Melisa kollarını bağlayıp ciddiyetle, kaba sesiyle bu ne kadar mümkün oluyorsa, "Tamam saksısı karışık çocuk. Senle uzun uzun konuşmak gerekiyor. Ve ben eve gidemem Çünkü Turgay çoktan abime ötmüştür. Abim bir kasap seriliğimde keser beni." dedi ve elini dizine vurup devam etti. "Ulan kesmesine mi üzüleyim yoksa öyle bir şey yaptığıma inanmasına mı?"
Kızın içine oturmuştu olanlar.
"Ne yapmamı istiyorsun? İstersen burada kal."
Felemenkçe konuşmuşum gibi yüzüme anlamayarak baktı ve kendini korumak ister gibi sandalyeyle geri kaydı. "Saçmalama! Lan oğlum şu an buarda olmam bile mucize."
"E o zaman ne yapmak istediğini söyle."
Komutumla düşünüp "Kız arkadaşımda kalabilirim." dedi. "Babama söylerim. Kız arkadaşımın güvenliğine de abim ve Turgay'ı içeri almamalarını söylerim."
Son cümlesinde gözleri parlayarak parmağını şıklatmıştı. Ben de bu fikri beğenmediğimi belli ederek "İyi de, bu halde olmana sebep olan kızlardan birine mi gideceksin?" dedim.
Yine yüksek perdeden "Saçmalama!" diye çıkıştı. Sağ elini kalbinin üzerine vurup "Can dostumuz da var her halde koç-çum." dedi.
'Oo, elden gel baba.' deyip elini sıkarak kafalarımızı tokuşturmak istedim bir an. Ama tabii ki bunu yapmayıp "Tamam. O zaman ona gidelim." dedim.
Kollu sandalyede bile bağdaş yaptıktan sonra kollarını bana uzattı. Ne yaptığını anlayamamışken "Çeksene lan beni!" dedi. Hata etmişim gibi gereksizce "Ha, pardon." dedim ve elimi tutarak sandalyesiyle masaya yaklaştırdım. Görevim bittiğinde "Heh. Aferin." övgüsünü almıştım.
Dirseğini masaya dayadı ve yönünü bana dönerek başını eline yasladı. "Kardeşim, önce sen bi' anlat. Sonra gideriz." dedi okay masasında acıları ortaya dökmek üzereymişiz gibi.
"Ağabey, boş ver sen beni." diye karşılık verdim ve verdiğim gibi ağabey dediğim için pişman oldum. Ama o bunu hiç önemsememişti.
"Boş verecek olsak buraya gelmezdik koç." deyip boşta olan eliyle omzuma bir kez vurdu.
"Anlatacaklarım iyi gelmez." dememle doğrulup abartıyla "Yok artık!" diye dalga geçti. "Üç çocuğunla kocan terk etti ve Sultan abla seni genelevine mi hapsetti?"
"Ha?" dedim kendimi Melisa'nın hödüklüğüne kaptırıp. "Sultan abla ne? O kim?"
Kınayarak yüzünü ekşitti. "Ha bi ona takıldın? Şey işte, genelevi ablasının klasik ismi."
Yine kendimi tutamayıp "Ne saçmasın ya?" dedim. Kız, rahatlığını karşıya da geçiriyordu. Böyle ağzıma ne gelirse söyleme başladım.
"Sus lan." derken elini masaya vurdu ve bağdaşını bozmadan sandalyede geri yaslanıp gocunmuş gibi "Biz sana burda iyi olamaya çalışalım sen hakaret et." dedi.
Aman da aman, alınırmış da. Ama acaba kim şu an kimsenin nazını çekemez. Geçiştirerek "Melisa uğraşamam seninle valla." dedim ve masasan indim. "Kalk can dostunun evine gidiyoruz İnşaAllah."
İnşaAllah? Ben İnşaAllah mı dedim. Bu Dilay'ın özelliğiydi. Kendimin de nazını çekemem şimdi. Dediysem dedim, her neyse.
Daha sa yerleşip "Olmaz. Sen anlatmadan gitmem." diye kollarını bağlayarak itirazda bulundu
Öyle mi Melisa hanım? Sandalyesini tutup yatağıma çevirdim kendisini. "Tamam o zaman şurada anlatabilirim." deyip yatağımı gösterdiğimde elimi takip etmişti ve karşılaştığı manzara sonucunda korku dolu gözlerle bana baktı. "Lan!!! Nasıl bir sapıksın sen?" dedi ve sonunda yayıldığı yerden fırlayıp "İmdaaat!!" diye bağırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçinde Tut
General FictionBiri söylemese de diğeri anlıyordu. Biri vazgeçse de diğeri inanıyordu. Biri tek hissetse de diğeri hep o "biri" ileydi.