Dilay'dan
Ne emini? Kim emini?
Bismillah!
Söyleyecek mi bu çocuk? Neyi söyleyecek? Ne söyleyebilir ki? Söyleyecek ne var?
Kendim için zamanı durdurmuşken ya da zamanı aşarak düşünceden düşünceye geçebiliyorken bir iç tartışmam başlamıştı.
+ Şafak ciddi ciddi beni seviyor olamaz.
- Ama bildiğin kadarıyla doktor söyledi bunu.
+ Doktor? Olabilir, doktor da insan. Belki yanılmıştır.
- Neden seni sevme ihtimalini kabul etmiyorsun?
+ ...
- Bu imkansız değil.
+ Hayır! İmkansızdı.
- Ama geçmiş zamanda öyleydi.
+ Yine öyle olsun. Şimdi o beni seviyorsa ben ne yaparım?
- Güzel soru. Söyle bakayım ne yaparsın? Kalır mısın, gider misin?
+ Gitmek mi...Önümde şıklatılan parmak ile fizikî dünyama döndüm. Şafak'ın "Niye daldın bu kadar?" dediğini duyabilmiştim.
"Ha?"
Elini alnıma koyup "Hasta mısın?" dedi ben hâlâ cevap vermediğimde. Başımı sağa sola çevirip içini görebiliyormuş gibi davranırkek ayağa kalktım. O hiçbir şey demeyecek ve ben de hiçbir şeyden emin olmak zorunda kalmayacağım.
Ayağa kalkıp arabaya doğru yöneldim ve "Valla şu an emin olduğum şey, Ocak soğuğunda donmak üzere olduğumuz. Hadi gidelim." deyip Şafak'ı arkamda şaşkın şaşkın bıraktım. Ben arabaya ulaşmışken o hâlâ duruyordu ve yeniden seslendim. Bu sefer şaşkınlığından çıkıp koşarak yanıma geldi.
Gözlerime üzülerek bakıp "Konuşuyorduk, niye kalktın?" dedi.
"Üşüdüm. Kapıyı açacak mısın artık?" diye terslemiştim bu sorusunu.
Hayal kırkılığına uğrayarak anahtarı montunun cebinden çıkarıp düğmesine basarken daha da üzülmüş vaziyette "Beni dinlemeyecek misin?" dedi.
Ah üzülme be çocuk.
Cevap vermeden ön taraftaki yolcu koltuğuna geçtim ve kapımı kapatmadan önce "Bin hadi." diyerek deminden beri komutsuz hareket edemeyen ergeni de arabaya çağırmış oldum. Gerçekten de ben söyleyince dikilmeyi bırakıp arabaya geçmişti. Klimaları açarken "Soruma cevap vermedin." dedi. Ben de "Çok yorucu bir gündü. Müsaadenle bir an önce dinlenmek istiyorum." deyip ona arkamı dönerek ayaklarımı koltuğa çektim ve gözlerimi kapattım.
Konuşmaması gerekiyordu yoksa ne yapacağını bilmemekten gümbür gümbür atan kalbim iyi ya da kötü ne duyarsa durabilirdi. Gerçi bu durumda benim için iyinin veya kötünün ne olduğunu dahi bilmiyordum. Derin bir nefes alıp verdim biraz sakinleşmek adına.
Keşke fayda da etseydi...
Şafak bir şey söylemeye niyetlenerek "Dilay," demişti ama durup biraz bekledikten sonra buruk sesle "Neyse, dinlen sen." deyip arabayı hareket ettirdi. Ben de kapalı olan gözlerimi açmamak için direndim tüm yol boyunca. Eve gidince hemen odama geçer, her hangi bir şeyi itiraf etmesinden kurtulurdum ama bunun yarını, yarından sonraki günü, onun da ardından gelen günü vardı. Bir şeyler bulmalı ve baş başa kalıp konuşmamıza mâni olmalıydım ama ne? Ne ile bunu yapabilirdim?
Birden aklıma kızlar geldi. Kurtarıcımdı onlar. Gidemezdim ama davet edebilirdim. Hiç gelip ziyaret etmemişlerdi. Berfin mırın kırın edebilirdi fakat eminim ki ikizler ışınlanarak gelirdi.
Evet, bu harika fikirdi.
Eve geçince hemen arayayım demiştim ki saat hakikaten geç olmuştu. Grubumuza mesaj atarım, uyanık olan dönerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçinde Tut
Genel KurguBiri söylemese de diğeri anlıyordu. Biri vazgeçse de diğeri inanıyordu. Biri tek hissetse de diğeri hep o "biri" ileydi.