(Yep yeni akışla altı bin dört yüz seksen dört kelimelik bölümü okumanıza sundum. İçinizden gelirse bu bölüm ile igli duygularınızı öğrenmek isterim 😅 Arkadaşlarım hariç okuyanların olduğunu görüyorum ve merak ediyorum 😊)
***
"Şafak bey baştan alalım isterseniz?" dedi zaten her şeyi baştan anlattığım ve geldiğimde beni geri çevirmeyip "Durumunuz hastalık değil ama madem ki siz rahatsızsınız, beraber bunun üzerine konuşurak yardımcı olmaya çalışabilirim." diyen ve cümlesi bitip de biraz duraksadıktan sonra "Şayet isterseniz." diye de ekleme yaparak gülmseyen, olumsuz enerji almadığım yeni doktor.
Ben de kısaca Fırat'ı, ardından Dilay'ı anlatmıştım. Şimdi ise yeniden anlatmamı istiyordu. "Ne kadar baştan?" dedim aklımın karıştığını belli ederek.
Masasına eğilip parmaklarını birleştirerek "Fırat beye aşık olma sebebi olarak laf arasında istismardan bahsetmiştiniz. Bunu açabilir misiniz?" dedi.
Derin bir nefes alma gereği duyarken neredeyse hatırlamadığım ama çok net hissettiğim, lanet anıları anımsamak istemiyordum. Sanırım bunu yüzüme de yansıtmıştım ki benden cevap çıkmayınca doktor, anlayışla "Pekala, bugünlük bu kısmı geçelim." dedi.
Samimi ve ılımlı davranıyordu ilk geldiğimden beri. Bu bana cesaret vermişti. Aldığım bu güvenle kendimden emin görünmeye çalışarak -aslında emin olmaya çabalayarak- "Hayır. Anlatabilirim." dedim.
Yeniden cevaplara ihtiyacım vardı. Doğru soru, doğru cevap. Doğru tespit, doğru tedavi.
Bu kararla ağlama hissi içimi kaplamaya başlamışken bununla baş edebilmek için titrek derin bir nefes aldım. Maalesef ki bu, konuşmaya başladığımda işe yaramamış, ağlayarak anlatmama engel olamamıştı. Ama kötü hissetmedim. Sürekli kaçtığım, içinde bulunmak istemediğim durumlardan biri de buydu: O anları birine anlatmak.
Hatta anlattığım kişinin bir psikolog olması çifte vuruş olmuştu.
O zamanlardan başlayarak önemli gördüğüm ne varsa düzgün bir sırayla anlatmaya çalıştım: Asosyal olmasam da çok sosyal bir çocukluk yaşamadığımı, liseye geçtiğimde Fıratlarla arkadaş olduğumu ve daha sonra Fırat'a olan hislerimi anlattım. O süreçte kendimi dış dünyaya nasıl kapattığımı ve son olarak dört-beş ay önce Dilay'la karşılaşmamın ne gibi gelişmeler yaşadığımı.
Hepsini duygularımı düzgün ifade etmeye çalışarak anlatmıştım. Bitirdikten sonra kendime "Vay be." demeden edemedim. Aklıma gelen her şeyi anlatmış, anlatabilmiştim. Sanki yıllar içerisinde hepsi beni saran ağır bir zırha dönüşmüştü de ben o zırhı çıkarmıştım. Hafiflemiş hissediyordum.
Tüm bunların üzerine sabırla dinleyen doktor son bir şey kalmış gibi "Aşkın sizin için tanımını yapabilir misiniz?" dedi ve ben buna sadece "Efendim?" diyebildim, adam sanki öbür boyutlara nasıl geçildiğini sormuştu. Hiç düşünmemiştim ki aşkın üzerine. Şimdi ise bunu fark etmrmle sorgulama gereği doğmaya başlamıştı içimde. Bir filmin repliklerinde duyduklarıma göre kendimi bir erkeğe aşık ilan etmiştim ve bir daha duygularımı evirip çevirmemiştim. Hemen kabullenmiş, hemcinsime ait sevgiye sahip olduğum için kendimden nefret etmeye başlamıştım.
'Ben kendimi sadece kınamıştım, asla tekrar düşünmemiştim: Benim için aşk ne?'
Koltuğumda geri yaslanırken "Bilmiyorum." diyebildim. Doktor başını sallayıp "Pekala." dedi. "O zaman sorumu biraz değiştiriyorum. Aşk sadece karşı cinse mi hissedilir?"
Bir an dalga geçtiğini düşündüm ve kaşlarım çatıldı. Gayim ben, ne diye böyle bir soru soruyor? "Hayır?" dedim nereye varacağını bilmediğimi belli ederek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçinde Tut
Ficción GeneralBiri söylemese de diğeri anlıyordu. Biri vazgeçse de diğeri inanıyordu. Biri tek hissetse de diğeri hep o "biri" ileydi.