19- Korku

36 5 36
                                        

Gece yine sabana yaklaşırken Dilay'ın bana alıştırdığı ve aramızda savaşa dönen telefon oyununu oynuyordum. Sanırım elime aldığımdan beri otuzuncu oynayışımdı ve sadece bir kaç defa Dilay'ın rekoruna yaklaşmıştım. Belki bu sefer rekoru geçecektim ama Dilay'ın çığlık sesini duyup hemen oyunu bırakarak odadan çıktığım için bunu hiç bir zaman bilemeyeceğim.

Odasının kapısı açıktı ve içeride değildi. Sonra namaz vakti olduğu için abdest almasına ihtimal vererek banyoya yöneldim. Gerçekten de oradaydı ama duruşu ve ifadesi, hatta ortamda yayılan gerginlik beni huzursuz etmişti.

Bir kaç kez seslenmeme rağmen cevap vermedi. Cevap vermeyi geçeyim en ufak tepki bile vermedi. Tek bir yere odaklanmış, hiçbir şekilde gözlerini kırpmıyordu. Neye baktığını görebilmek için aynı yöne baktım ama her zamanki banyoydu, bir farklılık yoktu.

"Beni korkutuyorsun." diyerek yanına gidip kolunu tuttuğumda çığlık attığı gibi olduğu yere oturdu ve sayıklar gibi aynı şeyleri tekrarladı: "Çıkar beni, çıkar beni, çok korkuyorum artık. Çıkar beni."

Başını iki elinin arasına almış bilinçsizce davranışlarda bulunurken uygun bir anlatımsa beynimden vurulmuş gibi hissediyordum. Baktığım kişinin Dilay olduğuna, benim her zaman neşeli ve kontrolü elinde tutan hocam olduğuna inanamıyordum. Bambaşka biri gibiydi: Bir çocuk gibi korkarak titriyordu.

İçimden ardı ardına titreme geçerken bu halinde kendimi görmeden de edemedim. Tekrar dokunmayı denediğimde daha da küçüldü ve tüylerimin diken diken olmasına sebep olacak bir haykırışta bulundu: "YALVARIRIM AÇ KAPIYI!"

- Dilay, yapma böyle. Ne oldu sana, dedim soğukkanlı olmaya çalışırken.

Elleri başının arasında zangır zangır titremeye devam etti. Hiçbir şey anlamıyordum: Bu kız bu hâle neden gelmişti?

- Beni duyabiliyor musun? Beni tanıyor musun, Şafak'ım ben?

İletişim kurmayı deneyebilirdim ki sonuç veriyordu. Başını ellerinin arasından kaldırıp bana baktı. Gözleri gözlerime denk gelince anında dolup yaşlarını boncuk boncuk akıttı.

"Ama ağlama güzelim, dayanamıyorum." dedikten sonra tekrar yaklaşmayı denedim ve bu sefer beni caydıracak bir tepki vermedi. Bunu fırsat bilip yanına oturup başını göğsüme yasladım. Hâlâ çok titriyordu, tutmakta zorlanacağım kadar. Ben de böyle oluyor muydum...

- Şimdi seni kucağıma alıp buradan çıkartacağım, tamam mı?

Cevap yoktu. İncitmemeye çalışarak kucakladım ve dizlerimden güç alarak ayağa kalktım. Bunu yapmamla birlikte boynuma sıkı sıkı sarıldı. Hatta bu sıkılık canımı acıtıyordu.

- Şş, buradayım. Korkma.

Odasına götürünce yatağına yatırmak istedim ama beni bırakmamıştı. "Tamam." diyerek kucağımdan indirmeden yatağa oturdum. Sırtımı yatak başlığına verip biraz yayılmıştım Dilay'ın daha rahat etmesi için.
İşe yaramasını umarak "Bak, çıktık oradan. Şimdi güvendesin, benimlesin." dedim. Sadece boynumdaki kolları biraz gevşemişti: Bu da bir ilerleme.

Bir atak geçiriyordu ve bunu ne ona yakıştırıyordum ne de bir sebep bulabiliyordum. Bu kadar ciddi bir şey, evlenmemiz gibi bir sıkıntıdan meydana gelmezdi. Saçlarını okşayıp yanında olduğumu söyledim bir süre. Yavaşça titremesi durmuştu ve ağlamıyordu. Nasıl olduğunu görebilmek için ona doğru eğilip bağlı olmadığı için yüzünü kapatan saçlarını geri çektim. Ama elim cayır cayır yanan yüzüne değince başka bir şok daha yaşadım. Hiç de sadece ağlamasından kaynaklanan bir sıcaklık değildi bu.

İçinde TutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin