Tüm döşekler atılmış, tüm yorganlar serilmişti ve ben de son enerjimi kendimi yatağıma atarak bitirmiştim. Bugünü hiç böyle düşünmemiştim, ben bugünü düşünme gereği dahi duymamıştım.
Elimi tavana kaldırıp yüzüğüme baktım.
'Sen hesapta yoktun minik çember. Küçücük çapınla büyük şok oldun.'
Dilara sayıklayınca gülümsedim. Kardeşimin bu huyundan şikayetçi olurdum ama şimdi bir süre sonra bu evde olmayacağımı düşününce beni duygulandırdı. Evimden ayrılacaktım, başka bir evde olacaktım. Şafak'la aynı evde yaşayacaktım. İyi de bunu nasıl yapacaktım?
Bir yanım koşarak uzaklaşmak istiyordu bu işten. Ama vazgeçmiyorum. Zaten bu noktadan sonra nasıl vazgeçilir? Ailelerimiz buna hayatta izin vermez. Hâlâ hayret ediyordum bu kadar çabuk anlaşabilmelerine. Uykuya dalacakken ortaya çıkan sesler sinirlerimin yanıp sönmesine sebep oluyordu. Kızlar mı ki diye düşündüm fakat onlara resimlerin hepsini atmıştım ve her şeyi anlatmıştım. Uyuyacağımı da biliyorlardı.
Kimdir diyerek doğrulup komidinin üzerindeki telefonu aldım. Tuş kilidini açayım derken gözlerim kör olma tehlikesi geçirdi bir an. Parlaklığı indirirken bildirimin Şafak'tan olduğunu da gördüm.
"Uyuyamıyorum :("
Geleyim de ayağımda mı sallayayım, uyumak üzereydim... Atarımı bir yana bırakıp bir kaç şey yazdım.
"Neden?"
Tamam sadece bir kelime yazdım. Ama uykusuzluktan bitmek üzereydim. Hemen cevap geldi.
"Bilmiyorum. İçimde bir şeyler var. Bir yandan içim bükülüyor gibi ama patlayacak gibi de hissediyorum."
Ne... Saat 02.36 ergen. Sen de benden psikolojik analiz yapmamı mı istiyorsun?
"Bizim için zor bir gündü ama şimdi ergenlik yapmanın zamanı değil, fotoğraflara bakarken uykunun geleceğine eminim."
Gönderdim. Acaba ergen yazmasaydım mı? Şalterleri atmasındı? Ama fotoğraf konusunda teorime güveniyordum. O kadar çok poz var ki yarısına gelmeden sıkılır ve uykusu gelirdi. Yine hemen cevap gelmişti.
"Onu denedim ama bu sefer de gülmekten uyuyamıyorum. Hele bir pozun var, gözlerini şaşı yapmışsın."
Ve bir sürü gülücük.
Haklı da çocuk. Ben kızlara gönderirken sıkılmıştım ama komik bir sürü kare vardı. O fotoğrafı çekindiğimiz ânı hatırladım. Dilruba hanım hepimizi oynatıyordu fotoğraf uğruna. Duygudan duyguya geçiriyordu ki şaşı olmamızı istedi. Büyükler bunu kabul etmeyip ayrı grup olurken biz gençler kalmıştık ve elbette kardeşimden kurtulamamıştık. Dördümüz de burunlarımıza bakmıştık. Ağzımdan bir gülme kaçtı.
"Orada hepimizi şaşıyız."
Ve bir sürü gülücük.
"Ama en komiğimiz sensin."
"Hepimiz komiğiz işte Şafak."
"En komik sensin ama."
"İyi de aynıyız hepimiz."
"Yine de en komik sensin."
Ve bir sürü gülücük.
İnada bindi çocuk ya da sonunda balataları sıyırdı.
"Ergenliğin tuttu yine öğrenci!"
İlk seferde beklediğim tepkiyi bu mesajla verdi.
"Ergen değilim, bu bir. Bugüne bugün nişanlınım, bu iki. En komik de sensin, bu üç."
![](https://img.wattpad.com/cover/130577375-288-k679230.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İçinde Tut
Fiction généraleBiri söylemese de diğeri anlıyordu. Biri vazgeçse de diğeri inanıyordu. Biri tek hissetse de diğeri hep o "biri" ileydi.