Kimsem yoktu.
Sevgimi, acımı, öfkemi paylaşacağım tek bir kişi dahi yoktu.
Hatta uzun zamandır sürüyordu bu yalnızlığım. Annemi kaybettiğimden beri...
Baba şefkatinden uzak, yapayalnız büyüyen bir kız çocuğunun çığlığı belki de sağır etmişti mantığımı. Ama hayır, bir bahane aramaya dahi yüzüm yoktu. Benim durumumda olan kim bilir kaç kişi vardı? Onlar belki de onurlu bir şekilde yaşamayı başarabilmişlerdi.
Benim sorunum neydi, bilmiyordum. Kötü bir insan olduğumu da düşünmüyordum oysa ki. Neden bunları yaşıyordum? Ne zamandır bu kadar midesiz olmuştum?
Kendime olan tüm nefretimi içime içime akıtırken hâlâ tek bir kişinin varlığıyla tüm bunları yok sayacağımı biliyordum. Eğer bundan bir yıl öncesine dönme şansım olsaydı. Yine de aynı hataları tekrar yapacağımdan emindim. Çünkü ona aşıktım.
Yalnızlığıma çare olacağını sandığım adamın aslında beni kendimden bile uzaklaştırdığını bile göremeyecek kadar aptaldım. Ondan nefret ediyordum.
Onu ilk gördüğüm an parmağında bir yüzük olmaması aslında büyük bir tuzağın eşiğinde olduğumun göstergesiydi. Kafeye girişi, ağır çekim olarak beynimin perdesinde tekrar tekrar veriliyordu. Ve büyülenerek baktığım harelerin, gözlerimi esaretine almasıyla o tuzağa ilk düşüşümü yaşadığım an geldiğinde aklıma, göz yaşımı hırsla silip derin bir nefes almıştım.
O esarete düşen gözler şimdi bir gebelik testinde takılı kalmıştı.
Sonucu pozitif çıkan bir gebelik testine...
Ne yapacaktım? Daha doğrusu ne yapmalıydım?
Evlilik dışı bir ilişkiden olan bir çocuğu doğurmam doğru muydu? Ama sevdiğim adamdan olan çocuğumuzu doğurmamın nesi yanlıştı ki? Hem günahı bile yoktu ki bu bebeğin... Bu ilişkiye giren bizdik. Cezasını neden karnımdaki çeksindi ki. Aklım allak bullak olurken yine ne yapacağımı bilmez bir şekilde duruyor, her seferinde ciğerlerimi biraz daha yakan nefesler alıyordum.
Her şey daha ne kadar kötü olabilirdi ki derken daha da kötüsü başıma geliyordu çok geçmeden. Günahlarımın bedelini biraz erken çekmeye başlamıştım sanki.
Ve de çaresizdim. Bu çaresizliği paylaşacağım bir arkadaşım dahi yokken ruhum daralıyor gibi hissetmem çok normaldi. Daha fazla bu ilişkiye devam etmek istemediğimi de söyleyemezdim. Ama karnımdaki bebeğin böyle bir hayata sahip olmasını da istiyor değildim. Ona bir metresin evladı olmak gibi bir cezayı yaşatamazdım. Hayır. Bunu yapamazdım.
Şimdiden sahiplenmiştim bile. Benim bebeğimdi. Sevdiğim ama bir o kadar da bana yasak olan adamdan olan bebeğimdi. Ne kadar süredir karnımdaydı kim bilir. Tüm bu yaşadıklarıma şahit olmuş muydu?
Belki benim güzel bir çocukluğum olmadığım gibi düzgün bir geleceğim de olmamıştı. Lakin bu bebeğin kaderinin kendiminki gibi olsun istemiyordum. Onun için elimden en iyisini yapmam gerekiyordu.
Üzgünüm Gökhan. Şimdi belki de ilk defa senden çok bir başkasını önemsiyordum.
***
Telefonumdaki saate bakmak üzere telefonumu açtığımda gördüğüm cevapsız aramalara aldırmadım. Kim olduğu ve ne için olduğu belliydi.
Bir haftadır, o son sevişmemizden sonra her şey kötüydü. Faciaydı.
Büyük bir kavga ve geride bıraktıkları ağırdı. Bu olayın en fazla zarar gören tarafı da bendim. Hiçbir şey olmamış gibi davranmayı bırakıp hesap sorduğumda sadece biraz hatasını anlamasını istemiştim. Ondan ayrılmak istiyor falan da değildim. Tanrım... Hem de içime gelirken karısının ismini inlediği halde. Yine de ondan ayrılmayı dahi düşünmemişken o da suçsuzmuş gibi benim üzerime gelmişti. Ne bir özür dilemişti... Ne de yaptığından utanmıştı.