Sevdiği bir insanı kaybetmek, nasıl yaralardı insanı biliyordu bu kadın.
Onun gözünde yavaşça değiştiğini izlemek ölümcül yaralar açıyordu yüreğinde, yaraların ardından umutsuzca bekleyen içindeki kız çocuğu asırlık gözyaşlarına boğuluyordu. Sevdiği adamı kaybettiğini anladığı zaman pes etmekle birlikte, omuzlarına taşımakta zorlayacağı düşünceler yüklemeye başlamıştı. Şimdi o yükler öyle büyümüştü ki, altından kalkmaya ne gücü yetiyordu. Ne de artık bir isteği, azmi vardı.
Kapıyı açan kocasının arkasından adamın sırtına ruhsuzca bakıyor ve olacaklar için huzursuzca kıpırdanıyordu. Heyecanlı hissetmesi gerekmez miydi? Kocası yıllar sonra ona dokunuyordu. Onu istiyordu.
Zaten bunu istemiyor muydu? Şimdi neden bu istek kalbini sıkıştırıp, acı çektiriyordu.
Adam arkasındaki düşünceli kadına kapıdan geçmesi için yol verdiğinde, kadın adamın gözlerine ifadesizce bakıp içeriye geçmiş ve ceketini girişteki askıya asmıştı.
Hüma ruhunu da öylece asıp bir anlığına kurtulmak istese de saatler öncesinde kurduğu planı uygulayıp uygulamamak arasında gidip geliyordu.
Bunu onun hayatını mahvetmekte bir diğer başrol oynayan kadın için yapması ne büyük bir ironiydi. O kadının iyiliğini istediği için son kalan gururunu ayaklar altına almaya değer miydi?
Duygu'yu gördüğünde o kızda bir zamanlarki halini görmüştü. Biraz fiziksel biraz duygusal olarak. Ama hayır duygusal olarak tek ortak noktaları Gökhan'ı sevmekti.
İçindeki düşünceler avazı çıktığı kadar bağırırken kadının zihninde, Hüma kulaklarını kapama isteğiyle dolsa da bunu yapmadı. Kocası olan adama döndüğünde Gökhan'ın da bakışları bir namlu edasında ona kitlenmişti. Usulca yaklaşmaya başlamasıyla Hüma gülümsemiş "İlk önce bir şeyler içelim." Diyerek kendini salona atmıştı. Gökhan ses etmedi. Karısının isteğini geri çevirmek istemiyor, onunla geçirdiği her dakikanın tadını çıkarmaya çalışıyordu.
Şu son bir hafta ondan kaçarak kendine büyük bir işkence yapmıştı. Hayır. Aslında yıllardır kendine bu işkenceyi yapıyordu.
İçeri geçtiğinde Hüma'nın kadehleri içkiyle doldurduğunu gördü. Yüzü ifadesizdi. Ama aynı zamanda da gergin olduğunu gizlemekte pek başarılı değildi karısı.
Hüma elindeki kadehleri sehpadan alıp koltuğa yerleşmiş ve ona bakıyordu. Karısının beklentisini karşılamak üzere koltuğa geçip Hüma'nın yakınına oturduğunda kadının elindeki kadehlerden birini almıştı.
Dakikalar su gibi akarken Hüma kaçıncı kadehini içtiğini hatırlamayacak hale gelmişti. Gökhan tek kelime etmese dahi bu durumdan hoşnut değildi. Hüma'nın alkole alışkın olmadığını biliyordu ama karısının isteği karşısında sessiz kalmayı tercih ediyordu. Ama sonunda Hüma bir kadehi daha dolduracakken, Gökhan kendini tutamayıp onu durdurdu.
"Bu kadarı yeterli." Dediğinde Hüma baygın bakışlar attı kocasına. Bu kadehleri boşuna içmemişti. Sarhoş olmak istiyordu. Belki bu sayede yapacağı şeyden daha az rahatsızlık duyardı.
Ruhsuzca gülümsediğinde Gökhan'a, adam çoktan kadehleri sehpaya koyup arkasına yaslanmış bir şekilde karısını izliyordu. Neden böyle davrandığına bir türlü anlam veremiyordu.
"Nerede kalmıştık?" Diye fısıldadı Hüma. Kendini zorla kaldırıp Gökhan'ın kucağına ağır ağır yerleştirdiğinde adamın aldığı nefes bir anda kesilivermişti. Bu kadarını beklemediği belliydi.
Hüma iki elini kocasının yüzüne yerleştirip onu öptüğünde, Gökhan'ın elleri kadının incecik belindeki yerlerini almıştı bile. Yıllar sonraki ilk öpücüğün hissettirdiği şey ikisinde de çok farklıydı.