"Duydun mu olanları abla? Rezil olmuş pislik herif." kahkaha atarak bana telefon ekranını göstermeye çalışan kardeşimi ellerimle uzaklaştırmaya çalışıp gözlerimi devirdim. Sabahtan beri aynı haberi onlarca kişi, sanki başka yapacak işleri yokmuş gibi, bana mesaj olarak hatta arayarak iletmişti. Ben ise hepsine aynı cevabı vermiştim.
"Beni ilgilendirmiyor." Ki gerçek de buydu. Beni zerre alakadar etmiyordu bu olanlar. Evliliğimiz biteli aylar olmuşken hâlâ Gökhan'la olan en ufak şeyi bile bana haber veriyorlardı. Bu daha ne kadar sürecek meçhuldü ama artık onun eski karısı olarak anılmak da sıkmıştı.
Onun hiçbir şeyiydim ben. Tıpkı onun benim gözümde bir hiç olduğu gibi.
"Vallahi ben çok güldüm bu duruma. Keyfim bir hayli yerine geldi." Hazal neredeyse göbek atacakken içeriye giren annem onu kolundan tutup uyarma ihtiyacı duymuştu. İçten içe benim bu durumu ciddiye aldığımı düşünüyordu herhalde. Bilemiyordum. Yine de bir şeyleri netleştirmek için konuşmaya başladım.
"Bakın ister evlenmesinler ister kırk gün kırk gece düğün yapsınlar gerçekten umursamıyorum. Merak da etmiyorum. Lütfen bu konuyu kapatın. Herkes kapatsın." tamamen kapattığım telefonu elime aldım ve onlara ekranını göstererek tuttum. "Bu telefon sabahtan beri susmadı ya. Millet bu duruma keyiflenip göbek atmamı istediği için falan arıyor muhtemelen."
Hazal kıkırdarken annem boğazını temizleyerek onu tekrar uyarmış ve söze girmişti. "İçine atmanı istemiyorum kızım bir şeyleri. Ne hissediyorsan yaşa böyle güçlü gözükmek için kendini tutup daha kötü hale getirme."
Kaşlarımı çatarak yerimde doğrulup kambur duruşumu sildiğimde şaşkınca anneme bakıyordum. Beni hiç mi tanımıyordu?
"Bir şeyleri içime attığım yok tamam mı? Güçlü gözükmeye falan da çalışmıyorum. Çünkü zaten güçlü bir kadınım." kafamı kendi biliyor olmamın verdiği özgüvenle dik tuttuğumda omuz silkip devam ettim. "Üstelik gerçekten gram umursamadığım haberlere tepki vermemem kadar normal bir şey yok bence. Şunu anla artık anne. Gökhan benim için sadece bir pişmanlıktan ibaret."
Annemin söylediklerim üzerine omuzları düştüğünde buna dayanamadığıma karar verip sinirle ayaklandım ve dış kapıya yönelmeye başladım. Arkamdan birkaç kelime sarfetse de duymazlıktan gelip kendimi dışarıya attım bir solukta. Sabrım tükenmeye başlıyordu artık yavaştan. Üstelik annemin bu Gökhan sevgisi beni çıldırtıyordu. Kendi öz kızını aldatan birine nasıl hâlâ sevgi besleyebilirdi? Nasıl olur da "Evlilikte bazen olur öyle kaçamaklar ." gibi bir cümle kurabilirdi bana? Bunca zaman onun gibi düşünmüş ve hareket etmiştim. Şimdi düşünüyorum da gerçekten psikolojim hiç iyi değilmiş.
Hâlâ kapının önünde sinirle dikildiğimi fark ettiğimde nefes verdim bıkkın bir şekilde. İşte tam da bu sırada yerdeki zarfı görebilmiştim.
Bir mektup zarfı olduğunu tahmin ettiğim gibi hemen eğilip almıştım merakla. Kimden diye düşünürken zarfın diğer yüzünü çevirip gördüğüm isimle duraksadım.
Duygu Değirmenci.
Durgunca harflerde gözlerimi gezdirirken yutkundum. İçinde yazılanları merak eden bir tarafım ve okumadan çöpe atmamı söyleyen diğer tarafım amansız bir kavgaya tutuşurken sakince yürümeye başladım sadece.
Bunu bir yere oturup sakince okumam gerektiğine karar vermiştim yine de.
********
Usulca açtım zarfı, içimde hâlâ açmamamı ve önümdeki dalgalı denize savurmamı isteyen bir diğer sese rağmen.
Tereddütün verdiği titreme parmaklarımı sarmışken katlanmış sayfayı düzelttim ve derin bir nefes çektim ciğerlerime. Deniz kokusu burnuma dolarken yutkundum ve bir şekilde kendimi emin bir şekilde mektubu okumak için zorladım.