Şuraya iki bölüm birden atan bir yazar bırakalım. Yorumlarınızı ve votelarınızı esirgemeyin lütfen :)
***
Yalandan bir gülümseme asılı duruyordu yüzümde. Gözlerim kısılmıyor, harelerim bomboş bakıyordu. Ama kimse fark etmiyordu.
İki gün, Gökhan olmadan geçirdiğim iki gün, bir türlü geçmek bilmiyor ve her dakikasında söylediklerimin pişmanlığıyla sınanıp duruyordum.
Biraz fazla mı sert konuşmuştum? Belki... Ama haksız olduğumu da düşünmüyordum.
Bilmem kaçıncı kendini beğenmiş müşterinin kahvesini hazırlarken, kafenin kapısının açıldığını belli eden zil sesini duymuş, oralı olmamıştım. Eğer gelen kişinin Gökhan olduğunu bilseydim, emindim ki kahveyi heba ederdim.
Gözüm kahveden ayrılmazken, bekleyen müşterinin önüne koyup "Afiyet olsun." Demek üzere kafamı kaldırmıştım. Sesim yanda gördüğüm kişiyle sonlara doğru kısıldığında, diğer müşteri çoktan ayrılmıştı.
"Burada ne işin var?"diye sordum gözlerimi kısarak. Gülümsedi ve kravatını gevşetip etkileneceğimi bildiği bir bakışla baktı. Hayır, bu kadar kolay düşmeyecektim.
"Müşterilerinize böyle mi davranıyorsunuz?"sesi ayıplarcasına çıkarken göz devirdim ve yalandan güldüm.
Buna karşılık gülüşü derinleşirken bir müddet sonra durgunlaştı ve biraz eğilip gözlerimin derinliklerine doğru baktı. "Seni seviyorum." Kulaklarım duyduğum şeyle bir kez daha kutsanırken o cevap vermemi beklemeden devam etmişti. "Bir daha olmayacak, sevgilim..."
"Bunu bilemezsin." Dedim hüzünle gülümserken. "O kadın hep aramızda oldu ve olmaya devam edecek. Bunu ikimiz de biliyoruz."
Nefes verdi ve gözlerini yere çevirdi. Bunları duymak istemiyordu ama asıl sorunun bu olduğunu bilmesi gerekiyordu. Yine de böyle yaparak onu kendimden uzaklaştıracağım korkusuyla pes edip tekrar konuştuğumda tek bir şeyden emindim. Onu kaybedemezdim.
"Sorun değil yine de." Omuz silkip devam ettiğimde dudaklarım titrek bir biçimde kıvrılmış, zoraki bir gülümseme suratıma adeta kazınmıştı. "Alışırım."
****
Boynumda gezinen dudaklarla derin bir nefes alıp göğsümün kaslı göğsüne biraz daha yapışmasına izin vermiştim. Ellerim ensesinde arsızca dolaşırken, onun elleri belimden tutmakla meşguldü.
Soğuk fayanstan duvara değen sırtımla ürpermem gerekirken aramızdaki yangın bunu engelliyordu. Tutuşuyordum.
Mekanın deposunda sevişecek raddeye ne ara geldiğimizi bilmiyordum ama bundan asla şikayetçi değildim.
Acele edip, yakalanma telaşı ile daha ateşli bir hâl alırken durumumuz, bundan daha fazla zevk almamız normaldi.
Kendimi baskısına daha fazla sürterken derinden gelen inlemelerime, ilkel sayılabilecek hırlaması karışmıştı. Dudakları dudaklarıma tekrar yapıştığında bunu biraz da inlemelerimizi susturmak için yapıyorduk.
Eli fermuarına gidip indirirken sabırsız bir şekilde bekliyordum.
"Duygu, neredesin? Müşteriler sipariş bekliyor!"
"Siktir!" Diye bir küfür savurduğumda apar topar yere inmek zorunda kalmış olmak sinirlerimi bozmuştu. Fena hâlde ıslanmıştım. Nefes alışverişimi düzenli hale gelinceye kadar beklerken Gökhan kıyafetini düzeltmeye koyulmuştu. Aynısını ben de yaptığımda saçlarımı dizginlemeye çalışıyordum aynı zamanda.
'Hey, az önce depoda seviştim.' İmajını silmek kolay olmayacaktı fakat yapabileceğim bir şey yoktu.
"Burada çalışmak zorunda değilsin." Gökhan bana yaklaşıp ellerini belime sarmıştı. "Hatta hiç çalışmak zorunda değilsin."
"Ne yapayım peki sevgilim?" Dedim kollarımı göğsümün üzerinde birleştirirken. "Bütün gün evde yollarını gözleyip, karınla ne yaptığını mı düşüneyim?"
Bıkkınca nefes verdi ve elini terden ıslanmış saçlarının arasından geçirdi.
Tekrar ismim seslenildiğinde geleceğimi haber verip Gökhan'a baktım. Baygın bakışlarla gözlerime bakıyordu.
Daha fazla sessizlik içinde olmaya dayanamazken onu öpmeye yeltendim. Ama geri çekildi. Bozguna uğramıştım.
Şaşkınlığa ve hayal kırıklığına uğramış olduğumu belli eden bir ifadeyle ona baktığımda bana bakmıyordu bile. Bu görüntüye daha fazla katlanamadım. Hem biraz daha bakmaya devam edersem ağlayacağımı biliyordum.
Kapıyı açıp koridorda birinin olmadığına emin olduktan sonra depodan çıktım. Göz ucuyla ona bakarken o da koridora çıkıp arka çıkış kapısının olduğu yere yönelmişti.
"Seni seviyorum." Dedim o gözden kaybolmak üzere kapıyı açmadan önce. Ama dakikalar önce söylemiş olduğu şeyi dile getirmeden çıkıp gitmesini engelleyememiştim.