Hüma-Çağın

4.4K 133 27
                                    

Hazal sürücü koltuğunda radyodan çalan müziğe eşlik ederek arabayı sürüyorken ben sessizdim. Yüzümde küçük bir tebessüm, yorgun gözlerle akıp giden yola bakıyordum. Kapalı olan pencereyi biraz aralayıp rüzgârın yüzümü okşamasına izin vermiş derin bir nefes almıştım. Güzel bir histi bu. Bu hissi tatmak için bu kadar geç kaldığıma inanamıyordum. Bana bunca zaman çektirdiği acıya nasıl göz yumabilmiştim aklım almıyordu.

Düşünmeyi kestim. Geçmişimi, yaptığım hataları tekrar hatırlayıp kendime bir de ben acı çektirmeyecektim. Her şey bitmişti işte. Her şey tam da olması gerektiği gibiydi artık. Belki biraz eksiği olabilirdi tabii.

Aklıma gelen kişiyle dudaklarımı ısırdım heyecanla... Ona haber vermeliydim. Ama sanki o da bunu hissetmiş gibi bir anda telefonum çalmış ve ekranda onun adı gözükmüştü. Aceleyle açtım.

"Çağın..." diye adını söylediğimde Hazal bana yan gözlerle bakıp kıkırdamıştı. Bu çocuksu heyecanıma bir çare bulmalıydım.

"Hüma..." cevap verdiğinde gözlerimi kısıp gülümsedim.

"Bitti. Artık her şey tam anlamıyla bitti Çağın. Sonunda yapmam gerekeni yapabildim." Art arda hızla konuştuğumda yüzümü buruşturup tekrar devam etmiştim. "Ah, çok heyecanlıyım. Üzgünüm."

Gülümsediğini hissedebiliyordum. Gülümserkenki halini gözümde canlandırabiliyordum. Kısılan hafif çekik gözlerini, güzel dudaklarının kıvrılmasını, düzgün dişlerini sergilemesini... Onu gülümsetebilmeyi özlemiştim.

"Neredesin peki?" diye sorduğunda kendimi silkeleyip Hazal'la eve gittiğimizi söyledim. Anladığını belirtircesine bir ses çıkardığında ben de ona sormuştum aynı soruyu.

"Seni bekliyorum." Dediğinde kaşlarım şaşkınlıkla havalandı.

"Beni mi? Nerede?"

"En büyük hatalarımızı yaptığımız güzel bir yerde." Derin bir nefes aldı ve devam etti cümlesine. "Bunu değiştirmek için seni bekliyorum." Güzel sesinin can verdiği cümlesiyle yutkundum. Kalp atışlarım hızlandığında heyecanla yerimde doğrulmuş ve sanki görebiliyor gibi kafamı sallamıştım onaylarcasına.

"Hüma?" benden ses gelmediğinde meraklı bir tonla ismimi söylediğinde Hazal yan koltuktan atılmış benim yerime resmen cevap vermişti. "Abla kafanı salladığını görebileceğini sanmıyorum Çağın Abinin."

Telefonun karşı tarafından kahkaha sesi geldiğinde utançla yüzümü buruşturdum ve "Tamam, geliyorum." Deyip telefonu Çağın'ın yüzüne kapattım hızla.

Hazal'a sinirle baktığımda gülümsemesini bastırmaya çalışarak yola bakmaya devam etti. Ben de kalbimde oluşan bir diğer hisle Çağın'ın beni beklediği yeri Hazal'a söylemiştim.

***

Topuklularımdan çıkan sesin doldurduğu koca salonda onu görmek için etrafımda bir kez dönmüş ve onu duvara yaslanmış bir şekilde beni izlerken bulmuştum. Üstüne düşen gölge yüzünden yüz ifadesini göremezken yoğun bakışlarını yine de hissediyordum. Birden tüm ışıklar söndüğünde ürküp geriye doğru bir adım atmış ve ona seslenmiştim. "Çağın?"

Çok değil birkaç saniye sonra cevap niteliğinde sadece onu ve beni aydınlatan ışıklar yanmış, yıllar önce çalan aynı melodi tüm salonu doldurmuştu. Tıpkı o zamanki gibi özenle takım elbisesini giyen adama baktığımda bana yaklaşmaya başlamıştı. Kıkırdadım ve üzerimi göstererek "Keşke söyleseydin ben de uygun giyinirdim." Dedim. En azından o günkü giydiğim beyaz elbiseye yakın bir şey bulabilirdim.

Adımları çok değil bir metre önümde dururken karnımdaki garip hisle dolan gözlerimle ona bakıyordum. Bu hissi tatmayalı uzun zaman olmuştu. Bunu yıllar sonra bana tattıranın Çağın olacağını bilmiyordum. Tahmin dahi edemezdim.

Elini bana nazikçe uzattığında bu dans teklifini düşünmeden kabul etmiş ve elini hızlıca tutup beni kendisine çekmesine izin vermiştim. Bir eli elimi usulca tutuyor diğer eli belimde sıkıca yerini alıyorken engelleyememiştim nefesimin kesilmesini... Yüzü yüzüme yakınlığını koruyor, gözlerimden başka hiçbir yere sekmiyordu bakışları. Bakışları... Bakışları beni içine çekmek isteyen bir kara delik gibiydi. Beni kendine alıp bir daha bırakmak istemiyordu sanki. Ben ise o bakışlara kapılmamak için hiçbir çaba sarf etmiyor aksine onlara kendimi teslim ediyordum.

"Bu anı uzun zamandır hayal ediyordum." Demesiyle dudaklarına düştü gözlerim. Güzel gülüşüne... "Bugün beni en çok mutlu ettiğin gün Hüma..." İçtenlikle gülümsedim.

"Çünkü asıl kendine geri döndün bugün. Asıl Hüma'yı tekrar gösterdin bana bugün. Teşekkür ederim sana..." bu cümlelerin döküldüğü dudakları öpmek istedim. Bu cümleleri kuran adamın düşünceli haline bir kez daha hayran kalmadan edemedim.

"Geç kaldım ama yine de sonunda yaptım doğru olanı." Elim elini bırakıp yanağına yerleştiğinde başparmağımla elmacık kemiğini okşamaya başlayıp devam ettim sözlerime. "Asıl ben teşekkür ederim sana... Bunca sene beklediğin için, beni sevmekten asla vazgeçmediğin için... Özellikle de gözümü açmamda payın olduğu için..."

Bakmaktan kendimi alamadığım gözleri anlayışla parıldadığında müzik eşliğindeki bu güzel görüntüye karşı hayranlıkla bakakaldım. Daha sonra ikimiz de yavaş yavaş yaklaşmaya başladığımızda, ikimizin de gözleri birbirimizin dudaklarındaydı. Dudakları dudaklarımı kutsadığında kalp atışımın sesinden başka bir şey duyamaz olmuştum.

Yumuşak, dolgun dudakları sert bir şekilde beni öperken bir yandan da kendini tutmaya çalıştığını biliyordum. İki eli belime yerleşip beni kendine yapıştırdığında benim ellerim ise ensesindeki yerlerini almıştı. Sonra yanaklarına çektim ellerimi, o ise kollarını sarılır bir biçimde sırtıma dolamıştı. Nefes nefese ayrıldığımızda şişen dudaklarına, kapanmış gözlerine bakarken bulmuştum kendimi. Bu mükemmel manzaraya o gözlerini aralayana kadar bakmış sonra da ona sımsıkı sarılmıştım.

Sarılarak öylece durduğumuzda bir müddet, kalp atışlarımızın dizginlenmesini bekliyorduk. Ama boşuna bir bekleyiş gibiydi.

"Şimdi sana bir sorum olacak Hüma?" dediğinde geri çekilip meraklı gözlerle ona bakmaya başladım. Ellerim omuzlarında asılı kalmıştı.

"Buna hemen cevap vermek zorunda değilsin. Sadece şu an burada bunu söylemek istiyorum, yıllar önceki gibi susup da ertelemek istemiyorum." Eli ceketinin cebine gittiğinde gözlerim her hareketini usulca takip ediyordu. Tahmin ettiğim şeyi mi yapacaktı?

Kutuyu gün yüzüne çıkardığında ağırca yutkunmuştuk ikimiz de...

"Bu geç kalan adam sana bir daha geç kalmamaya kararlı Hüma. Tüm pişmanlıkları bir kenara bırakarak benimle yeni bir hayata evet der misin?"

Gözlerim şaşkınlıkla onun büyüleyici hareleri ve elin tuttuğu göz kamaştırıcı yüzük arasında mekik dokurken, saniyelerin sesi kalp atışlarımın sesine meydan okuyordu sanki.

"Çok istiyorum Çağın... Yemin ederim, dünya üzerinde bundan daha çok istediğim başka bir şey olamaz." Yüzük kutusunu kapatıp ona yaklaştığımda suratı düşmemeye gayret etmiş gibiydi. Yine de anlayışlı bir biçimde gülümsemeden edemedi. "Ama biliyorsun zor şeyler yaşadım ve biraz kendimle zaman geçirmem lazım." Kafasını usulca salladı. Bu cevabımın doğruluğunu kendime tekrar edip dururken içimde, kendimle de bir savaş halindeydim. Böyle olmak zorundaydı. Onu yara bandı gibi göremezdim. Kendi yaralarımı iyileştirip ona dönmeliydim. Bunu kendim yapmalıydım.

Ellerini sıkıca kavradığımda biraz parmak ucumda yükselerek dudağının kenarına bir buse kondurdum ve tekrardan fısıldadım.

"Seni seviyorum Çağın. Beni bekleyebilir misin?" diye sorduğumda kollarını hızla etrafıma dolayıp beni göğsüne bastırdı. Saçlarımın arasına yüzünü gömüp, kokumu içine çekerken ise fısıldadı.

"Bunca yıl bekledim Hüma. Biraz daha bekleyebilirim."

Kalbinde İki KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin