Dördüncü bölüm (gidenlerin ardında kalanlar)

341 39 28
                                    

Mevsimin suçu yoktu. Asım' ın yokluğu soğuktu .O gün herkese gece aynıydı ama herkesin karanlığı farklıydı. Baran,kıskandığı babasını, Azze ilk aşkını ,Zirey ilk ve son aşkını o gecenin karanlığına gömmüştü .Hasret mi ölüm mü?Deseler ölümü seçerdi tereddütsüz. Hiç gözünü kırpmadan ... ama ona soran olmamıştı ki.
Mazinin delidolu ,coşkulu ,içi içine sığmayan ,bardağa dolu tarafından bakan gencecik kız,artık bardağın dolu tarafıyla da boş tarafıyla da ilgilenmeyi bırakmış, bardağın içi boş da olsa ,dolu da olsa bardağın var olduğunu değiştiremeyeceği için o kısma yoğunluk kazandırmıştı. Artık Zirey ;insanlara karşı güvensizdi,acılara hissizdi,biraz kimsesizdi (en azından öyle hissediyordu)Çok sessizdi.Akrabalarının vefasızlıklarına karşılık tepkisiz ve herşeye karşı isteksizdi. Çocuklarından sevgisinin hiç esirgemeyen merhametli annenin yerini dışardan ilgisiz,sevgisiz,soğuk nevale anneye devretmişti. Eski Zirey gitmiş ,duygusuz yeni bir Zirey gelmişti. Ama Duygular Asla Kendi Eceli İle Ölmezdi. Mutlaka Bir "KATİLİ" vardı.
Zirey duygusuz biri olsa da ,eşlik mertebesi sona erse de o hâla evladını 9 ay karnında,üç beş sene kucağında ve ömür boyu kalbinde taşıyan bir anneydi. (Artık pek yansıtamasa da)Annelikten bahsetmişken Zirey,Asım'ın gölgesinin yere düştüğü günden beri çocuklarının aç karnını doyurmak adına tarlalara gidip kazancını sağlıyordu.

HİBE AİLESİNDE BİR GÜN
Sabahın 5.30'da Zirey uyanmış ve ağır hareketlerle yirmi dakika içinde yaptığı yumurta ve çay eşliğinde peynir,zeytin,ekmeği sofraya koymuştu. Zirey mutfaktan çıkarak Azze ve Baran'ın yatağına yaklaşarak "kalkın hadi!kahvaltı hazır. Hepiniz sofraya" diye seslendi suratında mimiklerini oynatmaksızın. Adımlarını hızlandırarak ses çıkarıp ,ilgi bekleyen minik yaralı bebeğin yanına vardı. Yukarıdan beşiğe göz attığında beşiğin içindeki minik bebeğin ona ellerini uzatarak ağlayışına şahit oldu. Eski Zirey olsa dudakları kulaklarına varmakla birlikte gözlerinin içi güler,onu kucağında mıncıklayarak severdi. Ama o eski Zirey değildi. Beşiğin içindeki minik bebeğe bakmakla yetiniyordu. Yine uzak rüyalara dalmıştı ki kızının sesiyle kendine geldi. Kızı,kardeşi Umut'un ağlayıp,acıktığını annesine anlatmaya çalışıyordu. Umut koymuştu ismini Zirey,o acılı güne ismiyle umut katsın istemişti. Onu yaşatmak için neleri öldürdüğünü bir kendisi bir Allah biliyordu. Yine acılara gömülmeden ,yutkunmak zorunda kaldığı anılarla dolmadan minik bedeni beşikten alıp kucağındaki yerine koymuştu bile. Onun gelişimini (önemli derecede geri kalan gelişimini )sağlamak adına ihtiyacı olan süte bebeğini kavuşturmuştu. Sanki kıtlıktan çıkmış gibi emiyordu minik bebeği. Onu izlerken ,diğer çocukları kahvaltısını bitirmiş ,sofrayı toplamaya girişmişlerdi bile. Bebeğin doyduğunu anlayınca üstünü kapatıp bebeğini kundağa sardı. Çocuklarını köyün servisine bindirip okula yolladıktan sonra köy meydanına doğru kucağında altı aylık bebeğiyle emin adımlarla ilerliyordu. Yolda gördüğü herkese selam vermeyi unutmuyordu. Çünkü kucağındaki bebek gibi dilindeki selam da kocasının emanetlerindendi. Zirey kocasının emanetlerine her zaman hidayet gösterecekti. Daha sonra meydana yaklaşan kamyonete binip yine tarla yoluna girmişlerdi . Tarlada durmadan çalışıyor,alacağı paranın hakkını vermeye çalışıyordu. Her öğle yemeği arasında gölgede uyuttuğu oğlunun yanına gidip onu doyururdu. Daha sonra evden getirdiği yemekleri yerdi. Öğle yemeği saatinin bitmesiyle oğlunu yine gölgede bırakıp tarlaya döndü .Ve yine biberleri toplamaya başladı .Kovalar dolup,çuvalları oluşturuyordu .Bu gün 10 marabayla 50 çuval biber toplanmış kız -erkek ayırt etmeksizin kamyonete çuvallar tek tek taşınıp ,dizilmişti.Tarla sahibinin verdiği bir kova biberi de alarak Umut'la birlikte kamyonete binmişti. Yollar çabucak geçmiş kamyon meydana girmişti. Zirey tarla sahibinden parasını alarak evinin yolunu tuttu. Evinin avlusuna girerek kucağındaki Umut'u sedirin üzerine bıraktı. Yanına da yastıkları destek olarak koydu. Biber dolu kovayı da alarak küçük mutfaklarına girdi. Biberleri tezgahın üzerine koyarak ,biberinin acısından yanan ellerini suyun altına sürüp önce zeytinyağıyla daha sonra ise sabunla yıkamıştı. Yıkar yıkamaz çocukları için yemek hazırlamış ,ve oğlu Umut'u kucağına alıp altını değiştirmişti ki avlunun içine yeni giren kızı Azze onlara doğru gelip önce kardeşini öpmüştü. Daha sonra tereddüt etse de annesine doğru adım atıp yanağına öpücük kondurdu. Zirey hiç oralı olmayıp "Yukarı çıkıp ellinizi ,yüzünüzü yıkayın" dedi. Azze'nin karşılık bekleyen minik dudakları aşağı doğru sarkmış ve adımlarını merdivenlere koymuştu bile. Baran ise bu duruma alışmış ablasının bu durumu hâla içerlenmesine gözünü devirmekle yetinmişti. O da ablasının arkasından yukarı çıkmış ve ellerini ,yüzünü yıkamıştı. Daha sonra yemek için hazır olan kardeşler aşağı inmiş ve hazır olan sofraya oturup yemeklerini yemişlerdi. Zirey sofrayı kaldırmış ve abdestini alıp Kuran-ı Kerim 'i okumaya başlamıştı. Bir saat geçmiş Zirey cüzünü bitirmişti. Çocuklar da ödevlerini bitirince ,Zirey kalkıp çocukların yatağını serdi ve onları uyumaya gönderdi. Kendisi de Umut'u da alıp serdiği yatağın içine girdi. Girmesiyle yine aklına hatıralar uçuşmaya başladı. Altı-yedi ay önce Asım'la başını yastığa koyar yine onun kıpırdanmasıyla uyanırdı. Yine gözleri dolmuş ,ağlayacak duruma gelmişti. Yanında kıpırdanma hissedince yanındaki yaralı bebeğine baktı. Aklına Umut'un Asım'ın emaneti olduğunu hatırlatıp gözlerinden düşme noktasına gelen gözyaşlarını geri yolladı ve sağır edici bir sesi peyda etti. Bu dünyadaki en sağır edici ses :Acı çeken bir kadının suskunluğuydu...

AŞK ENGEL TANIMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin