&Zirey'den bir kesit&
Ben boşluğa bakarcasına onları izlerken onlar da kin dolu bakışlarla beni karşılıyordu. Gitme vaktim gelmiş geçiyordu, yavaşça çöktüğüm yerden kalktım. Mezarın üstündeki sol elim kalkarken bir avuç toprağı elime hapsetmişti.Yanlarından geçip gitmek istedim ama izin vermediler. kolumdan tutup beni geldiğim tarafa savurdu tıpkı bir kağıt gibi. Savrulduğum yerden tekrar gitmeye yeltendim. Bu sefer de önüme geçti gitmemem için bir zamanlar anne dediğim kadın.
Hırsla"Ne yüzle geldin sen burayaa? "bir şey dememe izin vermeden" tabiki gelirsin. Doktor alacağını aldı vurdu kıçına tekmeyi değil mi? "diye devam etti. Çok şey ima eden bu sözlerle hiçbir şey yapmadım. Sadece baktım.
" Noldu saat 12 olunca tekrar külkedisine mi döndün Prensesss? "diye bağıran kayıvalidemle " Prenses " kelimesi de eko yaparak tekrar bana çarpmıştı. Sahi ben hiç prenses olmuş muydum?" Bırak şu Namussuzu. Bu ahlaksızla konuşa konuşa evimize şeytan dolduracaksın. "diye karısına kızan bu adam benim amcam oluyordu. Bir zamanlar da kayınbabam...
" Doğru dersin bey. "diyerek kocasını onaylayan kadınla daha da celallenen amcam" Sakat oğlunu adam etmek için milletin yatağını ısıtandan ne bekliyorsak?"diye tükürcesine içindeki irini boşaltmıştı. Dedikleri sözlere alınmıyordum artık. Acaba ben de söz arsızı mı olmuştum? Onlara hâlâ sessizce bakan bana o kadar sinir oluyorlardı ki onlara cevap vermemem, sözleri üzerine olay çıkarmayıp öylece bakmam onları çılgına döndürüyordu.Karşımda dışarıdan gözüktüğü gibi tatlı bir yaşlı çift yoktu. Sanki arenada kırmızı perdeyle kızdırılmış bir Boğa vardı. Soluk alışverişleri hızlıydı. Mavi tonlarındaki gözleri kan çanağına dönmüştü.
"Sen bir daha buraya gelmeyeceksin." diye tıslayan kaynanama onun gibi fısıldayarak "Orada yatan benim kocam hatırlatırım." dediğimde mengene gibi kollarıma yapışan eller bir oldu. Tüm kuvvetini bana verir gibi sıksa da değişmiyordu Asım hâlâ benim kocamdı. Elinde bir imkan olsa kanının son damlasına kadar savaşırdı ama elden ne gelirdi?Beni aniden bırakınca boşluğuma denk gelmiş olmalı ki geceleri soğuyan toprağın serinliğini hissetmeye başlamıştım. Beni bırakınca elindekilerini görmüştüm. Siyah poşetlerin arasından başlarını çıkartmış olan renk renk çiçekleri Asım için getirmişlerdi. Benim çiçeklere baktığımı gören amcam hızla oğluna doğru gitti. Sanki onu benden korumak için önüne durmuşlardı. Asım'ın mezarının üstündeki sarı, beyaz, kırmızı ve pembe güllere öfkeyle bakan amcam Azze ve Umut'un özenle diktiği gülleri tek tek sökmeye başladı. Refleks olarak uzanan elim az sonra kendiliğinden kapanıp yumruk halini almıştı. Ayağa kalkıp üzerimdeki çiy tutmuş toprakları sirkeledim.
Hepsini söken amcam nefes nefeseydi. Bir saniye bile orada durmalarına tahammülü yoktu."Sen hâlâ burada mısın?" diyen amcam aceleyle kolumdan tutup sürüklemeye başladı. Giderken gözüme çarpan gelincikle içim Huzurla doldu. Onun kendiliğinden çıktığını düşünen amcam onu sökmemişti ama o benim Asım'la aramdaki bağdı ve amcam bile o bağı kopartamayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK ENGEL TANIMAZ
RomanceAynı konuları okumaktan sıkılanlar için mükemmel bi konu karşınızda. Dünya güneşten bir milim uzaklaşsa donmaktan ,bir milim yakınlaşsa yanmaktan ölürmüş insanlar.Azra 'nın akibeti de dünya gibi olmuştu.Ne ona yakınlaşabiliyordu ne de ondan uzaklaşa...