Arkadaşlar ikinci kitaba başladığım için bir iki değişiklik yaptım. Arın'ı değiştirdim birde kitabı önceden okuyanlar bilir Sıla vardı onu Suzan yaptım okuyunca Suzan kim diye sormayın. İyi okumalar.
Bazen olur öyle. Normal şartlarda dünyayı yerinden oynatacak kadar kuvvetli hissetsen bile kendini, bazen parmağını oynatamazsın. İşte bir şey olur ve sen ağzını bile açamazsın.
Bir yerde okumuştum, nerede emin değilim şimdi. Diyordu ki adamın biri, "hâlâ geçmişe dair ümitlerim var..." Bundan büyük ironi olabilir mi? Geçmişe dair ümitleri olan, geçmişte takılı kalmış demektir. Ve geçmişe takılıp kalan birini bekleyen gelecekten de bahsedilemez. Çok tehlikeli bir ruh hâlidir bu. Süratle kurtulmak gerekir ama bazen olur öyle kurtulamazsın.
Evimin yakınındaki parkta çimlere uzanmış gökyüzüne bakarak o anları tekrar düşünmeye başladım.
Bunu yaklaşık o günden beri yapıyordum, aralıksız 2 aydır o anları düşünüyordum. Pek bir suçum olmamasına rağmen tamamen kendimi suçluyordum.
Neden o bara gittim? Neden restoranta gitmeyi kabul ettim? Eğer gitmeseydik o Mert denilen adam bizi bulamıyacaktı. Tekrar o gün gözümün önünden film şeridi gibi akmasıyla gözümdeki yaş özgürlüğüne kavuştu.
'Gözlerim buğuluyken etrafımı göremiyordum. Ama net bir şekilde duyabiliyordum. O namlunun ucundan çıkan silah sesi çok yoğun bir şekilde kulaklarımı doldurdu.
Gelen sesle daha fazla ağlamaya başladım, daha fazlası mümkünmüş gibi.
En tiz ve ciyaklıyan sesimle "Arın" diye bağırdım.
Adamlar kolumu bıraktığını hissettiğimde yerde kanlar içindeki Arın'ın yanına koştum. Kalbinin oralardan vurmuştu ama net neresinden vurduğunu bilmiyordum.
Arın'ın kafasını kaldırıp dizlerimin üzerine koydum, yüzünü okşamaya başladım aynı anda da yalvarıyordum "Arın nolursun aç gözlerini, nolur beni bırakma, nolur şu adamlara istediğini verme, Arın aç gözlerini" sonlara doğru bağırmıştım.
Yanımdaki adamlar kendi aralarında konuşurken onları takmıyordum, ne dediklerini bile anlayamamıştım. Hemen aklıma gelen şeyi yapmaya karar verdim. Etrafıma bakındığımda bir bez parçası dikkatimi çekti. Arın'ın kafasını yavaşça yere koyduktan sonra bezi aldım.
Arın'ın yanına geri dönüp kafasını dizlerimin üzerine koydum ve yarasına bezi bastırmaya başladım. Aynı anda da ağlıyordum. Kafamı kaldırdığımda adamların olmadığını gördüm. Ne ara gittiklerini bilmiyordum, umrumda olduğu da söylenemezdi.
Son gücümle Arın'ın yarasına bastırmaya devam ettim. Kafamı kaldırıp birinden yardım isteyecektim ama karşımdaki pencereden gördüğüm kadarıyla etraf ormanlıktı ve kimse görünmüyordu. Kimse bize yardım edemeyecekti.
Telefon zil sesini duyduğumda ilk bi şaşırsam da hemen Arın'ın cebindeki telefonu aldım. 'Emir Arıyor' hızlıca açıp telefonu kulağıma götürdüm.
Emir'in sesi kulaklarımı doldurduğunda ağzımdan hıçkırık kaçtı "abi nerdesin?" Hıçkırığımı duymuş olmalı ki sakin sesi paniklemişti "Deren sen misin?! Noluyor, nerdesiniz, niye ağlıyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zoraki Sevgilim 2 (TAMAMLANDI)
JugendliteraturMahallende yürürken biri gelip sana 'zoraki sevgilim olur musun?' diye sorar mı? Sorarsa ona ne derdin? Sizi bilmem ama Arın sormuş ve Deren de bunu kabul etmişti. İşte o andan itibaren Deren'in sakin hayatı yok olmuş yerine inişli çıkışlı, gittili...