✘ Koğuşlara baskın
Bana ayrılmış olan odanın bulunduğu koğuşa adımladığım esnada içimi kaplayan huzursuzluğun tarifi yoktu. Eh, bir cezaevinde olduğumu hesaba katacak olursak bu denli tedirgin oluşum gayet normal karşılanabilirdi. Baştan sona ürkünç bir auraya ev sahipliği yapan bu cezaevinden canlı kanlı tek beklentim, sorunsuz bir şekilde kimseyle yüz göz olmaksızın cezamı çekip çıkmaktı.
Bulunduğumuz koğuşta birkaç mahkûmun tuhaf bakışlarını üzerimde hissediyorken numaralandırılmış odalar ve ortak alandaki ahşap masalara yerleşmiş tuhaf tipleri incelerken koğuşun ücre köşesine dizayn edilmiş tezgahın dikkatimi çekmesini, bakışlarımın ölümcül bir yavaşlıkla akmakta olan saniyelere bekçilik eden duvar saatini teğet geçmesiyle son buldu. Burası mistik bir atmosfere sahipken aynı anda beni işkillendiriyordu. Klişe bir cezaevi imajından çok uzaktı.
"Oda numaran neydi?" Odamın önüne kadar çekinmeksizin bana eşlik eden Minhyuk'un sorusunu, "28." Diye yanıtladım kısaca.
Cidden, zaten boşta olan mevcut oda sayısı bir elin parmak sayısını geçmiyordu. Müdürün onu bilgilendirdiğinden şüpheliydim.Bir şey söylemek için dudakları aralandığı sırada saniyesinde sözünü kestim. "Buraya kadar yardımcı olduğun için teşekkürler, odama yerleşmeme de yardım etmeyeceksin herhalde. Bilirsin, kendi işimi kendim halledecek yaştayım. Ah, beni kaba olmaya zorluyorsun. Artık gitsen?" İfademi ciddi tutmaya çalışarak sorduğum soruya karşılık kaşları bilmiş bir tavırla havalandı. Peşi sıra bariz bir şekilde yüzü düştüğünde dediğime bozulduğunu anlaması güç değildi. Kırılmasına sebebiyet verecek kadar kaba da konuşmamıştım oysa. Yani, eğer öyleyse bile bunu kendisi istemişti.
"Eşyalarını bırak ve beraber ilk kahvemizi içelim, olur mu? Tek başıma sıkılıyorum. Burada zaman katiyen geçmek bilmez. Bu saatlerde eşlik edecek biri de bulmak zor. Biraz şu sert mizacından taviz versen fena olmaz. Yani, yanlış anlama, hakkında bu kadar erken çıkarım yapmak istemezdim. Kırıldın mı?"
Suratına val aval baktım bir süre. Bu bakışım sanki daha da çok diken üzerinde hissetmesine yol açmış gibi bakışları yere indiğinde bilmiş hallerinin aksine çekingen tavrı eşliğinde elini ensesine götürmesi peşi sıra gerçekleşti.
Sert olduğumu ona düşündüren neydi ki? Ah, insanlar başkaları hakkında yersiz kanılara varmak için can atıyordu. Yine de buna aldırış etmedim."Teklifin için teşekkür ederim ama öğle yemekleri ve açık alan saatleri dışında bütün günlerimi odamda geçirmek istiyorum."
"Hadi ama Chaeyoung, koca 4 ayın bu şekilde geçmeyeceğini biliyorsun. Buradaysan ortama bir şekilde ayak uydurman gerekir. Dile kolay 4 ay, yalnız başına geçirme düşüncesi ölüm gibidir."
Hayrete düşmüş bir ifadeyle ona dönerken inanamamış gibi gözlerimi kırpıştırdım. Hakkımda bildikleri beni işkillendiriyordu nihayetinde.
"4 ayımın olduğunu biliyor olman hoşuma gitmedi. Sen casus falansın. Bunun başka bir açıklaması olmamalı. Diğer türlü kulağa fazla ironik geliyor."Neşeden yoksun bir tebessüm yüzünde can buldu. Kırılmış mıydı? Bu kuvvetle muhtemeldi. Umurumda değildi.
"Gerilme hemen. Dosyanda her şey yazıyor." Yeniden büründüğü bilmiş tavrı elbette gözümden kaçmış değildi, bir an için onun müdür ile bir kan bağı falan olması gözüme olası bir alternatif gibi göründü. Yoksa cezaevi müdürünün sıradan bir mahkûma güvenerek yeni gelen bir mahkûm hakkında bilgi edinmesinde sakınca görmemesi kanun dışı olmalıydı.Buradaki her şeyin beni dehşete düşüreceği hissiyatı yok olmak bilmezken şu an için tek yapabildiğim, hiçbir ifade taşımayan bakışlarımı öylece etrafta gezdirmekten öteye gitmedi.
Minhyuk'u başımdan nasıl defedeceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strange prison
Fanfiction[bts,bp] ༄ "Tekrardan hoşgeldin yeni mahkûm, sıradan olduğunu düşündüğün bu cezaevinin bir çıkışı yok."