10 • complexity inside

1.5K 200 74
                                    

İçten içe darmadağın

Koğuşu saran duman beraberinde kasvetli bir havayı da getirmiş ve bağırışlarıma karışan alarm sesine ilk çıkan Jungkook'un durumu fark ettiği gibi yangın tüpü sayesinde Taehyung ve Jisoo'nun da yardımıyla güç bela söndürebildiği alevler gerisinde harabeye dönmüş bir oda bırakmıştı.

Jimin, zarar görmemişti. Yine de ortak alandaki masalardan birinde otururken, kül olan ilaçlarından eser kalmadığını sayesinde duyduğum Taehyung öfkeden deliye dönmüş, bütün koğuşu ayağa kaldırmıştı. Jennie'yi yaklaşık bir saat kadar önce alevler durulduğu gibi Jimin'in odasına girerken görmüştüm ve henüz çıkmamıştı.
Odama bir türlü dönemiyordum çünkü Jimin adına öylesine buruk hissetmiştim ki nasıl olduğunu merak etsem bile yanına gitmeye cesaret edemeyişim odama girmeme ısrarla engel oluyordu sanki.

İlerideki masada doğrudan bana bakan Taehyung'u fark etmemle oturduğum yerde kasılmış olsam bile bozuntuya vermemeyi denedim.
Bakışlarını kaçırdığında aynı anda Jimin'in odasından hiddetle çıkan Jennie dikkatimi çekti.
"Kimdi o?" Diye hiddetle bağırmasının peşi sıra herhangi bir cevap alamayışı onu daha da öfkelendirdi ve adımlarını dış kapıya çevirdi. Üst koğuşa gidecek olmasını çoktan anlamış olan güvenlikler zaman kaybetmeden harekete geçtiğinde Taehyung oturduğu sandalyeyi iterek doğruldu ve Jennie'nin engel tanımaksızın büyük adımlarla çıktığı kapıya yöneldi.

"Jungkook!" Sesin geldiği yöne baktığımda Jisoo'nun iki elini kapının eşiklerine yasladığı gibi etrafa telaşlı ifadesiyle bakıyor olduğunu gördüm. Öylesine telaşlı ve üzgün görünüyordu ki bir an için Jimin ile ilgili bir durum olmuş olması ihtimali aklıma düşünce ayaklandım.
Çok geçmeden ne ara odasına girdiğini bilmediğim Jungkook'un, "Jisoo?" Diyerek odadan çıkışı ve kapısını arkadan kapattığı gibi yanımdan büyük adımlarla geçip gidişiyle yerimde kalakaldım.

"Jimin, yine aynısı oluyor."

Jimin'in nöbet geçirdiğinden bahsettiğini algılayabilmesi zor değildi, buna daha önce şahit olmuştum bu yüzden karşılaşacağım görüntünün beni kötü etkilemeyeceğine kanaat getirdiğimde adımlarımı Jimin'in odasına çevirdim.
Tam da ilaçlarının yandığı gün nöbet geçiriyor olmasına şanssızlık denebilir miydi ki?

Odasının önünde durduğumda bakışlarım ağır ağır aralık olan kapıdan içeriye kaydı ve kenara çekilip elimi kapının eşiğine yasladığımda, Jimin'i daha net görebiliyordum.

Kasılan bedeni yerde öylece uzanırken kol ve bacaklarının kendinden istemsiz fevri hareketler sergilemesine izin vermeyen Jungkook ve Jisoo'nun onu sabit tutma çabalarını dikkatle izlemeyi sürdürdüm.

Ortak alana alarm sesiyle çıkan bazi mahkûmların bir şeyler konuştuğunu uzak mesafeden de olsa duyuyordum ve yanılmıyorsam kendi adım bile geçmişti ama gözlerimi Jimin'den ayıramıyordum bile. Adımı duymuş olmam beni tedirgin etse de şu an için bunu umursayamadım.
Yere çivilenmiş gibi hareket dahi edemiyor, bomboş bir ifadeyle çabucak sakinleşebilmesini umut ediyordum sadece.

Jungkook ve Jisoo'nun çabalarıyla yan pozisyonda sabitlediği Jimin'in nöbeti bana saatler gibi gelen sürenin ardından durulduğunda beklemeye devam ettim. İkisi Jimin'i kaldırıp yatağa oturttuklarında Jimin'in teninin bembeyaz olduğunu gördüm, bu hastalığı onu hem fiziken hem ruhen epey hırpalıyor ve bitkin düşürüyor olmalıydı.
Jisoo'nun yüzü görüş açıma girdiğinde ise donakaldım, öylesine ruhsuz ve donuk bir ifade hakimdi ki boşluğa sabitlenen gözlerindeki afallamışlık da ne denli şaşkın olduğunu kanıtlıyordu.

Jisoo yatağında öylece oturan ve başını duvara yaslamış olan Jimin'i izlerken Jungkook, "Odama kadar gidip geleceğim." Dedikten hemen sonra bu tarafa yöneldi. Aralık olan kapıdan çıktığı gibi beni fark ettiği an duraksar gibi olsa da bir an için kollarıma kayan bakışlarını kaçırarak yanımdan geçip gitti.
Omzumun üzerinden çattığım kaşlarımla arkasından bir süre baktım. Biraz tuhaftı. Kesinlikle tuhaftı.

strange prisonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin