22 • who are we?

1.9K 192 148
                                    

Ense kökümde baş gösteren korkunç sızıyla yerimde irkildiğim sırada eş zamanlı olarak başımdaki şiddetli ağrı yüzümü buruşturmama sebep oldu. Gittikçe ağırlaşıyormuş hissiyatı veren göz kapaklarımı o kadar güçlükle aralayabildim ki bir sandalyeye ellerimin arkadan bağlanmış olduğunu fark etmem bile epey zamanımı aldı.
Başım öne düştüğünden saçlarım önüme dökülüyordu ve bu yüzden etrafımı göz ucuyla da olsa görebildiğim söylenemezdi.
Yine de başımı kaldırmak yerine bir süre öylece içinde bulunduğum durumu idrak etmeye çalıştım.
Neredeydim?

Neşeden yoksun alaycıl bir kahkaha sesi duydum, ses o kadar boğuktu ki bir an için rüya görüyorum sandım fakat hayır, içimin ürpermesinden odağını bulamayan bakışlarımı çekemediğim parke zemine kadar her şey haddinden fazla gerçekti. Ense kökümdeki uğursuz sızı yüzünden acıyla inlediğimde başımı kaldırdım ve güçlükle geriye yatırdım.

"Sonunda, uyandı." Ses hâlâ boğuktu ama ilk başta olduğu kadar anlaşılmaz değildi.

"Ona ne verdin?" Endişe dolu bu ses Jimin'e aitti, kahkahanın sahibi ve uyandığımı söyleyen de Jiwon'dan başkası değildi.

Gittikçe yayılmakta olan boktan sızının ve asla etkisinden sıyrılamadığım sersemlemişliğin sebebi dank ettiğinde gözlerim şüpheyle kısık bir hal aldı.
En son sayım yapıldıktan sonra üzerime çöken uykuyla odama çekilmiş ve günler sonra çabucak uykuya dalabilmiştim. Kaç saat uyuduğum ve buraya kaç sularında getirildiğim hakkında mantık çerçevesi dahilinde bir çıkarım yapamadım.

Yeniden kendime gelmek adına gözlerimi kırpıştırdım, Jimin'den sayamayacağım kadar çok vardı ve etraf dönüyordu, sesler netti ama görüntü miyop birinin gözlüksüz metrelerce uzağa baktığında karşılaşacağı görüntüden farksızdı.
"Seni iflah olmaz adi piç kurusu, ona ne verdin? Chaeyoung'u da bu illetin esiri altına almana izin vermeyeceğim, duydun mu beni? Bana ne yapacaksan yap ama o suçsuz, bırak gitsin!" Benim gibi sandalyeye bağlanmış olan Jimin öyle bir bağırmıştı ki sesinin dışarıya gittiğinden emindim ama her neredeysek Jiwon onu susturmayı denemedi bile.

"Sadece hafif bir şeyler." Jimin ve Jiwon'un dikkatli bakışları üzerimdeydi ama ben söylenenleri çok geç kavrıyordum.
Birden konuşulanların ciddiyetinin farkına vardığım an kanımın çekildiğini hissettim.

"Bana ne verdin?" diye sordum ama sesim tahmin ettiğimden güçsüz çıkmıştı. Kendime gelemeyişimden nefret ettim, Jiwon'un sağlıklı bir mentaliteyle kurgulamış olmasından uzak zamansız planlarında hep başrol olmaktan nefret ettim. Bu zamanla alışmayı umduğum bir şey değildi.

"Endişelenme, henüz aklındaki gibi bir şey vermedim. Sadece etkili bir sakinleştiriciydi ama bu, birazdan daha farklı bir şeyler vermeyeceğim anlamına gelmez."

"Aklından bile geçirme." diye dişlerinin arasından adeta tıslayan Jimin söyleyeceklerimi benden önce dile getirmiş oldu, ben ise hâlâ kendimde değildim.
Kısa süreli bir sessizlik nüksetti ama bu bir asır gibi geldi.

"O neden burada?" Jimin yeniden benim yerime konuştuğunda daha çok merakla doldum.
Jiwon'un kollarını birleştirdiğini ve bana tepeden baktığını gördüm, bir anda ciddileşmişti.
"Senden sonra onun cezasını keseceğim çünkü."

Ellerimi hareket ettirmek istedim ama halat ipiyle o kadar sıkı bağlanmıştı ki bileklerimin uyuştuğunu hissedebiliyordum.
Jiwon, kız arkadaşından geriye kalan anılarını yakmamın cezasından bahsediyordu. Ve ben birazdan olacakları düşündükçe damarlarımdan akan kana ortaya çıkmak için tetikte bekleyen öfkem de karışmış gibi yerimde debelendim ama ayaklarım da bağlı olduğundan sandalyenin yerinde milim oynamasından öteye gidemedim.

strange prisonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin