7 • drug addiciton

2K 241 103
                                    

Madde bağımlılığı

Zaman asla geçmek bilmiyordu.
Odamda kalıp hiç çıkmama fikri korkunçtu. Yine bütün gece kollarımın sızısından uyuyamamış ve üç günün uykusuzluğunun verdiği ağırlığı bedenim kaldırmakta güçlük çekmeye başlamıştı bile. Kahvaltıya da inmemiştim. Zaten midem gittikçe küçülüyormuş hissiyatıyla başa çıkmak pek zor olmuyordu, burada fazla aç kaldığım söylenemezdi. Oldum olası iştahsız biriydim.

Burada ise tek yaptığım etrafımdaki gözüme her biri tuhaf görünen mahkûmları dikkatle incelemekti.

Şimdi ise odada duvarlar üzerime üzerime geldiğinden sonradan beni yalnız görünce yanıma gelen Jimin ile ortak alandaki masaların birinde oturuyorduk. O yayıldığı sandalyesinde rahat bir pozisyon almış kahvesini yudumluyor, ben de önümdeki karton bardağı dikizliyordum.

"Ne düşünüyorsun?" Diye sorduğunda omuz silktim.

"Hiç."

"Gerginsin, her an sorun çıkacakmış gibi tetiktesin. Rahatla biraz, ben buradayım. Ama eğer anlatmaktan çekindiğin bir sorun varsa-"

"Sadece tedirginim, Jimin." Diyerek sözünü kesmemle susmak durumunda kaldı. Şüpheyle kısılan gözlerim yüzünde gezindi.

Jimin'in yanıma gelmiş olması beni biraz olsun rahatlatmıştı çünkü ilerideki masada Jennie, Taehyung ve Jisoo üçlüsü arasından Jennie'nin arada bana dönen bakışları fena halde canımı sıkmaya yetiyordu. Onlara her saniye daha da kinleniyordum ve nefretimi körükleyen bakışlarına maruz kalmak artık sineye çekebileceğim raddeyi çoktan aşmıştı. Onlarla birlikte daha önce görmediğim tuhaf görünümlü erkek bir mahkûm üçlüye hararetli hararetli ne olduğunu çözemediğim bir şeyler anlatıp duruyor ve orada ne döndüğünü daha da çok merak etmeme sebebiyet veriyordu. Jungkook'un bu sefer onlarla olmaması dikkatimden kaçmış değildi, bu grubun bir şeyler planladığına emindim. Jimin, duvar saatine baktığında gergin görünüyordu.

"Bir kişi eksiksiniz." Dediğimde ses tonumdaki imayı görmezden gelerek güldü ve oturduğu sandalyede doğrulurken üzerinden buharlar çıkan karton bardağı yavaşça masaya bıraktı. "Jungkook, sabah uyandığında pek iyi değildi, revire gitmesi gerekti."

"Öyle mi? Umarım şans eseri odanın oksijeni biter ve orada kıvranarak ölür."

Yüzüme bomboş bir ifadeyle bakakaldı. "O kadar mı nefret ediyorsun bizimkilerden? Ah, sormam hata. Üzgünüm."
Kaşlarım yersiz sorusuna karşı hayretle havalandı.

"Kollarımın son halini göstermemi ister misin?" Diye öfkeyle sitem ettiğimde başını iki yana salladı. "Şimdiye çoktan geçmiş olmalı, düzenli pansuman yapıyorsun sonuçta. Değil mi?"

Onu geçiştirmek amaçlı başımı kısaca salladım.

"Canın çok yanıyor mu? Bakmamı ister misin? Jisoo'dan öğrendiğim ilk yardım taktikleri hayat kurtarıyor. En nihayetinde burada zaman geçmek bilmediğinden ister istemez kaptık biz de bir şeyler." Cümlesini bitirdiğinde gülümsediği an kısılan gözleri, tezgahın üzerindeki duvar saatinde sabitlendi. Oturduğumuzdan beri arada bir saati kontrol ediyor oluşu, bir şey için beklediğine işaret ediyor olabilir miydi? Bakışlarını arkadaki masaya çevirdi. Yalnızca bu tarafa bakan Jennie, Jimin'e belli belirsiz başıyla onay verdiğinde bir şeyler döndüğüne emin oldum.

Aynı masada oturan ve saçları dağınık, göz altları morarmış haliyle korku filminden fırlamış olmaktan farksız ürkütücü mahkûmun onlara bir şey hakkında bilgi verdiğine emindim. Jennie'nin Jimin'e onay vermiş olması hoşuna gitmişe benzemiyordu, ne denli gerildiğini, elleriyle yüzünü ovalayarak ayağıyla yerde ritim tutmaya başlamış olmasından anladım. Bir şeye sinirlendiği çok belliydi ve benimle özellikle göz teması kurmamaya gayret ettiğini görebilmesi zor değildi. Her an gün yüzüne çıkmasına istemeden izin verebileceği öfkesini gizleme çabaları yetersiz kaldığında bakışlarını kaçıran ilk ben oldum.

strange prisonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin