✘ Jisoo'nun hatırlamak istemediği geçmişi
Gözlerimi araladığımda, revirdeydim.
Bütün enerjim çekilmiş gibi öylesine halsiz hissediyordum ki, bedenimin yatakta doğrulması için komut versem dahi yerimden milim hareket edemeyeceğim hissiyle bir an için karamsarlığa kapılmama engel olamadım. Gücü tükenmiş olan ellerimin üzerinde yatıyor olduğum yatağın beyaz çarşafını sımsıkı kavramış olduğunu fark ettiğimde odanın sıcak olmasından mı yoksa ateşim olduğundan mı yanıyor gibi hissetmeme anlam veremedim. Bu berbat bir histi."Uyanmışsın." Zihnimde çok uzaklaşmamış olan sesin sahibine çevrilen gözlerimde nasıl bir ifade vardı bilmiyordum ama yüzüne baktığım an hemen yan tarafımdaki yatakta dirseklerini öylece oturan Jungkook'un ayaklanmasına sebep olmuştum.
Buraya gelme sebebim ve karın boşluğuma yediğim tekmeleri anımsamamla iç geçirdim. Hayatımda hiç bu kadar aciz hissetmeyişim bir yana, burada acı çekmesini istediğim mahkûmlardan biri olan Jungkook'un karşısında yerde kıvranır halde bana yardım etmesini dilemiş olmam tam bir fiyaskoydu. Kendimi koruyabilirdim.
"Ateşin var senin." Dediğinde çattığı kaşları sinirimi bozmaya yetti ve elini hışımla iterken, "Çek elini." Dedim tersler gibi. Sesim titremişti. O ise hiçbir şey söylemeden sessizce elini çekti. Cidden, ağlamaktan nefret ederdim ve birinin karşısında ağlamak ise benim için zavallıcaydı."Lütfen, yapmadım de." Derken ona bakmamak için öyle bir çaba gösteriyordum ki, bu bana karşı yaptığı ikinci kabul edilemez hataydı ve neden arkadaşları ve kendisinin el birliğiyle tüm bunları bana yaşattıklarını bağırıp çağırmak, onu tavana asıp bir boks torbası gibi yumruklamak istiyordum. Jungkook seslice iç geçirdi ve bakışlarını yüzümden çekmeyi başardığında kendime engel olamayıp pişmanlığı barındırıyor olduğunu umduğum surat ifadesini görmek için yüzüne baktım.
"O USB'nin içinde Jennie'yi bitirecek kadar güçlü kanıtlar vardı, ne yapmamı bekliyordun? Jennie'yi tehlikeye atamazdım."Alaylı bir nefes verdiğimde tekrardan gözlerimin dolmasının önüne geçemedim ve ona öylesine kin dolu bir bakış attım ki, bir anda nükseden ve neredeyse içinde boğulacağımı sandığım öfkemi ona tam anlamıyla yansıtamıyor oluşumdan nefret ettim.
"Jennie'yi tehlikeye atamazdın, öyle mi?" Diye var gücümle bağırdığımda sesim beni şaşırtacak derecede güçlü ama aynı anda ağlamaklı çıkmıştı ve ben bunun olmasından da nefret ettim.
"Jennie'yi tehlikeye atamazdın..."
Artık evime dönmek istiyordum, burada kaldığım her saniye aklımı oynatma ihtimalim katlanarak çoğalıyordu ve benim karşımdaki Jungkook da dahil olmak üzere hiç kimseye ve hiçbir şeye tahammülüm yoktu.
Bu yaptığı, bardağı taşıran son damla olmuştu. Sonucunun ne olacağını umursamadan bahsettiği kanıtları ardında bir iz bırakmaksızın yok etmiş ve üzerime kalacağının farkında olarak sesini çıkarmamıştı. Çıldırmak üzereydim. Yüzümde gezinen ve herhangi bir anlam yüklemekte güçlük çektiğim ruhsuz bakışları yüzümde gezinmeye devam ediyorken neden sessizliğini koruyup bir şey söylemiyor oluşuna içimden lanetler savurdum. Amacı kesinlikle beni çıldırtmak olmalıydı, bunun başka bir açıklaması olamazdı.
"USB'nin içinin boş olduğu anlaşıldığında üstüme kalacağını bile bile yaptın ve sesini çıkarmadın. Jiwon'a senin yaptığını söylemedin bile, değil mi?"
"Söyledim." Kısa ve net verdiği bu cevap karşısında alayla bir nefes verdim. Artık ağlamıyordum ama deli gibi nükseden ağlama isteğimi bastırmaktansa ağlamayı yeğlerdim.
"Bu neyi değiştirir? Ablama zarar vermeyeceğini nasıl bileceğim? Daha ne kadar ileriye gidebilirsiniz?"
Jungkook söylediklerime aldırış etmeyerek masanın üzerindeki pes şişeyi uzattı.
"Al iç."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strange prison
Fanfiction[bts,bp] ༄ "Tekrardan hoşgeldin yeni mahkûm, sıradan olduğunu düşündüğün bu cezaevinin bir çıkışı yok."