Tamam, dünyanın en iyi insanı sayılmazdım. Hatta kötü insanlar arasına rahatlıkla girebilirdim ama bana bir söz verilirse o sözün tutulmasını beklerdim. Gözlerimi etraftaki birbirlerine sarılan birkaç çiftten çektiğimde anladığım kadarıyla Rüzgar bana olan sözünü tutmamıştı. Bana gel demişti ama kendisi gelmemişti. Geciktiğini düşünürek biraz beklemeye karar vermiştim ancak saatler geçmesine rağmen hala ortalarda yoktu.
Daha fazla beklemeye katlanamayarak kendimi dışarı attım. Bu durumun beni üzdüğüne inanamıyordum. Üzülmemek için elimden geleni yapmıştım ama sonuç ortadaydı. Rüzgar denen piç kurusu benimle dalga geçmişti. Tam da ona her şeyi anlatmaya karar vermişken bunun olması beni yerle bir etmişti. Ama ağlamayacaktım. İnsanlar için ağlamamam gerektiğini öğrenmiştim.
Bir taksiye atlayıp evimin adresini verdim. Yol boyunca konuşmayan ve bu yoğun sessizliğimi sorgulamayan taksiciye minnettardım. Ancak evimin önüne geldiğimde eve geldiğim için pişman olmuştum. Hayatımda tanıdığım en şerefsiz insanın arabası evimin önünde duruyordu. Artık Rüzgar da olmadığına göre ondan kurtulmamın herhangi bir yolu da yoktu. Yavaş adımlarla eve girdim. Salona geldiğimde o şerefsizin babamla konuştuğunu görmek sinirlerimi zıplatmaya yetmişti.
" Baba ben odamdayım, " diyerek odama doğru hareketlendim. Babamın çatılan kaşları kolay kurtulamayacağımın habercisiydi.
" Misafirimiz var. Ona hoşgeldin demeyecek misin? "
Gözlerimi babamın hemen yanında duran ve şu anda bana sırıtarak bakan bedene çevirdim. Onu öldürmemek için kendimi zor tutuyordum ve benden ona hoşgeldin demem bekleniyordu. Hayat asla adil olamıyordu.
Yüzüme yapay bir gülümseme yerleştirerek " Hoşgeldin, " dedim. Umarım dünyadaki bütün dağlar sana girer diye ekledim içimden. Keşke bunu sesli olarak söyleyebilecek kadar cesur olabilseydim. Ama değildim ve her şey de başıma tam olarak bu sebepten gelmişti.
Onun cevap vermesine fırsat vermeden odama geçtim. Kapıyı kilitleyerek kendimi cam kenarına attım. Bunun onu durdurmayacağını biliyordum. Hiçbir zaman durdurmazdı.
Kendimi önümdeki bulutlara bakmaya odaklamıştım ki kapının kolunun sesini duydum. Birisi kapımı açmaya çalışıyordu. Umursamadım. Yine odama gelmeye çalışan, kuzenim olan ve hala evimize gelebilen insan müsveddesinden nefret ediyordum.
" Yasemin kapıyı açar mısın tatlım? Seninle bir şey konuşmam gerekiyor."
Buna inanmamı bekliyorsa daha çok beklerdi. O hatayı bir kere yapmıştım ve bir daha asla yapmaya niyetim yoktu. Ancak babamın evde olduğunu bildiğim için " Müsait değilim, " diye bağırdım. Babamın olanları öğrenmemesi gerekiyordu. Olayları öğrendiğinde ya kalp krizi geçirip kendisi ölürdü ya da kuzenimi veya beni -yüksek ihtimalle beni- öldürerek hayatlarımızı berbat ederdi. Yeterince berbat olmamış gibi!
" Ama seninle gerçekten konuşmam gerekiyor. Bana bir dakikanı ayıramaz mısın? "
Sana bir saniyemi bile ayırmam şerefsiz! Dudaklarımı birbirine bastırarak kelimelerim dudaklarımdan çıkmasını engelledim. Babamın öğrenmemesini istiyorsam dilime hakim olmalıydım. Aynı zamanda kapıyı da açmalıydım. Her şey daha kötüye gittiği için her şeyden nefret ediyordum.
Kapıyı açarak geriye çekildim. Hızla içeri girip kapıyı kapatan şerefsize bakarken kararımdan şimdiden pişman olmuştum.
" Mesajlarıma cevap vermiyorsun gün ışığım. Bu şekilde benden kurtulabileceğini mi sanıyorsun? "
Nefesimi bıkkınca dışarı verdim. Ondan kurtulabilmemin tek bir yolu vardı.
" Senden kurtulmam için seni öldürmem gerekiyor Necati! Senden kurtulabileceğime olan inancımı uzun zaman önce kaybettim. "
Yüzüne iğrenç bir gülümseme yerleşti. Dudaklarını yerinden sökerek o gülümsemeyi onun pis suratından silmek istedim.
" Bunu anlayabilmiş olman güzel, " derken yanağıma doğru kalkan elinden bir tokatla kurtuldum.
" Ama beni fazla zorlamamanı tavsiye ederim. Seni öldürmeye hiç olmadığım kadar yakınım. "
Yalan söylemiyordum. Gerçekten öyleydim. Telefonunu çıkararak yüzüme doğru tuttu.
" Sinirliyken çok güzel oluyorsun. Bu anın kalıcı olmasını istiyorum. "
Telefonunu elinden alarak yere fırlattım. Ancak bu yüzündeki gülümsemeyi silmeye yetmemişti. Beni hiçbir zaman ciddiye almıyordu.
" Giderek daha ateşli bir yaratığa dönüşüyorsun. "
Midemin aniden bulanmaya başlamasıyla duraksadım. O kadar kötü bulanıyordu ki cevap vermeye bile vaktim olmamıştı. Midemdeki her şeyi onun üzerine boşaltırken zerre pişmanlık duymamıştım. İğrendiği yüz ifadesinden belli oluyordu ama sonunda yüzündeki gülümseme silinmişti.
" Şu yaptığına bir bak! Üzerimi berbat ettin! "
O ses tonunu duymak bana çok iyi gelmişti. Sonunda onun iğrendiği bir şey yapmıştım. Bu benim yüzüme bir gülümseme yerleşmesi için yeterli bir sebepti.
" Çok yazık! Yoksa eve mi gitmen gerekiyor? "
Alaylı çıkan ses tonumu duyunca bana doğru bir adım attı. Elinin havaya kalktığını gördüğümde " Babam evde, " diye hatırlattım. Eğer bana vurursa sonucuna katlanırdı. Eh, bu sonuç babamı da içeriyordu. Onun istemediği şekilde.
" Bir gün benimle evleneceksin. O zaman baban olmayacaksın? Bakalım o zaman ne yapacaksın? "
Aslında cevap çok basitti.
" Kendimi öldürürüm. Ama bunu seninle evlenmeden önce yaparım. Sen çok dert etme bunları, " derken elimle geçiştirircesine bir hareket yaptım.
" Göreceğiz, " dedikten sonra sinirle odadan çıktı. Her adımında yerde evi kirletecek izler bırakıyordu. Ama bu ruhumda bıraktığı kirin yanında bir hiçti.
Kapıyı tekrar kilitleyerek kendimi yatağıma attım. Bu kadar derdimin arasında hayalimin ortasına sızan Rüzgar'ın gözlerinden nefret ettim. Bir bakıma beni bırakması iyi olmuştu. Onu da bu iğrenç hayatın içine sürükleyemezdim.
Eveet, bölümü nasıl buldunuz? Sizce Rüzgar neden gelmedi? Merak ettikleriniz neler? Yorumlarda belirtirseniz seviniriim.💞