Her şeyi belli eden bir suratım olmasından şikayet ederdim her zaman ama şu anda kendi halime şükretmiştim. Çünkü Rüzgar'ın içinden geçen bütün duygular yüzüne yansımıştı, hem de tüm netliğiyle. Şaşkınlık, sorgulama, bocalama ve en sonunda ise suçlamayla karışık nefret. Yutkundum. Tabii ki hamile olduğumu duyduğu anda boynuma atlamasını beklemiyordum ama yüzüme bu şekilde bakmasını da kaldıramıyordum. Bu yüzden o konuşmadan ben konuştum.
" Senden bir şey beklediğimden gelmedim buraya. Sadece bilmen gerektiğini düşündüm. "
Sert bakışları üzerimde sabitlendiğinde ne yapacağımı bilemeyerek gözlerimi kaçırdım. Küçücük bir bebeğin bu kadar büyük bir sorun olacağını nasıl tahmin edebilirdim ki?
" Yani benim bilmem gerektiğini düşünebiliyorsun ama bir bebekten nasıl korunman gerektiğini bilmiyorsun öyle mi? "
Dişlerimi sıkarak sakinleşmeye çalıştım. Beni suçlamasına izin vermeyecektim.
" İlk kez birisiyle birlikte olan biri olarak bebekten korunma işini sana bırakmıştım. Ben nerden bileyim bütün sorumluluğu bana yıkacağını? "
Minik bir kahkaha attı. Ama bu neşeden yoksun tatsız bir kahkahaydı. Sonrasında ise ağır ağır konuşmaya başladı.
" Birisini yatağa atacak kadar kararlıysan her şeyi de düşünmüşsündür öyle değil mi? Belki de bunu planlı şekilde yaptın. Bilerek hamile kaldın, amacın hamile kalıp birisiyle evlenmek miydi? "
Bende bir tokat etkisi yaratan cümlesinin hemen ardından elimi sertçe yanağıyla buluşturdum. Benim hakkımda iyi düşünmesini beklemiyordum ama evlenmek için hamile kalacağımı iddia etmesi o kadar gurur kırıcıydı ki!
" Ben sana gelip evlenelim demedim Rüzgar! Seni silah zoruyla yatağa da atmadım. Sen de gayet hevesliydin ki bu konuda seni suçlamıyorum bile. Çünkü iki tarafında istediği bir şeydi bu. İstenmeyen ya da beklenmeyen şey bu bebekti ve bende bu bebeği doğurmayı düşünmüyorum zaten. Herneyse, ben buraya gelip bu konuşmayı yapmadım sende beni hiçbir zaman tanımadın. Anlaşıldı mı? " dedikten sonra bir şey demesine fırsat vermeden yanından geçip ilerlemeye başladım. Bileğimi yakalayıp beni durdurmaya çalışmasına fırsat vermedim. Konuşulacak her şey konuşulmuştu ve bu konuda burada hiç açılmamak üzere kapanmıştı. En azından benim açımdan. Çünkü Rüzgar açısından kapanmamış olacak ki önüme geçerek beni durdurdu. Tamamen sinirlerim bozulmuş şekilde ona baktım. O ise bana değil karnıma bakıyordu. Hatta konuşurken dahi gözlerini hiçbir şeyin belli olmadığı karnımdan ayırmamıştı.
" Senin için masum bir bebeğin canına kıymak bu kadar kolay mı? Birisine sinirlendiğin anda suçu olmayan başka birisini öldürebilir misin? Bunu kendi bebeğine nasıl yapabiliyorsun? "
Her kelimesiyle birlikte üzerime bir suçluluk duygusu çöküyordu. Bebeği öğrendiğim andan itibaren onu doğurmayı asla düşünmediğim için ne diyeceğimi bilemiyordum. Gerçi bebeği öğrendiğimden beri hiçbir şeyi düşünemiyordum ki.
" O henüz canlı değil, " dedim ama savunmam kendime dahi inandırıcı gelmemişti. Onun canlı olduğunu biliyordum ama kendimi bu şekilde avutmak daha kolay gelmişti gözüme.
Rüzgar'ın gözleri karnımdan yukarı çıkarak gözlerimle buluştu. Bakışlarında anlamlandıramadığım bir ifade vardı ve bu beni korkutuyordu.
" Kendini bu şekilde mi avutuyorsun? Kendini kandırma Yasemin, sen bu kadar acımasız bir insan değilsin. "
Ellerimi dediklerini savuşturur gibi havada savurdum.
" Beni çok iyi tanıyormuş gibi davranmaktan vazgeç. Beni tanımadığını kendin benden daha iyi biliyorsun. Hatta gelmediğin gece beni daha iyi tanımayı amaçlıyordun. Yoksa unuttun mu? "
Yüzüne her şeyi anladığını belirten bir ifade yerleştiğinde gülümsedim. Sonunda gerçekten konuşmaya başlayabilecektik.
" Senin tüm derdin bu mu? O gün yanına gelememiş olmam mı? Eğer salak salak trip atmak ya da kendi kendine senaryolar üretmek yerine o günden sonra bir gün, tek bir gün gelmiş olsaydın her gün buraya geldiğimi ve sana her şeyi açıklamak için beklediğimi bilirdin. Ama sen her zamanki gibi kendi bildiğini okumaya devam ettin. Şimdi de gelmiş burada beni suçluyorsun! "
Her kelimesiyle biraz daha yakınıma geliyordu. Çok fazla yakınlaştığımızı fark edince onu iterek kendimden uzaklaştırdım.
" Ben nereden bileyim senin her gün beni beklediğini? Gemiye gittiğini düşündüm. Bana haber bile vermeden gemiye gidebilirdin ve bunu da yadırgamazdım. Çünkü biz hiçbir zaman birbirimize hesap verecek kadar yakın olmadık. "
Yüzüne alaycı bir ifade yerleşti. Eliyle karnımı işaret ederek " Anlaşılan sandığından çok daha fazla yakın olmuşuz çünkü karnında benim bebeğimi taşıyorsun, " dedi. Dudağımı dişleyerek dediğini hazmetmeye çalıştım. Haklı olduğunu biliyordum ama hazmedemiyordum.
" Bu durum uzun sürmeyecek, " dedim. Emin değildim ama onun bunu bilmesine gerek yoktu.
" Sen öyle san! Bebeğimi annesinin öldürmesine izin vermeyeceğim. "
İlk defa bebeğim demesinden kaynaklı olarak küçük bir heyecan komasına girsem de çabucak çıktım. Ona cevap vermem gerekiyordu. Benim buradan başlattığımız anlamsız savaşı kazanmış olarak dönmem gerekiyordu.
" Sanırım bebek benim karnımda olduğuna göre söz hakkı da bende ve ben bu bebeği doğurmak istemiyorum. Özellikle böyle bir babaya sahipken. "
Onu işaret eden elime kaşlarını çatarak baktıktan sonra " Ne varmış halimde? " diye sordu. İçeride bekleyen kadını bir daha bahane etmemem gerektiğini bildiğim için sessiz kalmayi tercih ettim. Her gün beni beklediğini iddia ediyordu ama ne şekilde beklediğini bilmiyordum. Şu anda içeride onu bekleyen bir kadın vardı. Belki de her zaman yanında bir kadınla bekliyordu. Eğer durum böyleyse ne yapacaktı ki? Beni gördüğü anda yanındaki kadını bırakarak yanıma mı gelecekti? Şu anda yapmış olduğu gibi... Benim ne özelliğim vardı ki?
" Kafanda o kadar çok şey dönüyor ki resmen dönen çarkların sesini dışarıdan duyabiliyorum. Neden sadece düşünmek yerine kafandaki soruları bana sormuyorsun? Gördüğümüz üzere bu şekilde bir çözüm bulamıyoruz. "
Ağzımdan binlerce soru aynı anda çıkabilseydi muhtemelen o anda çıkardı. Ama böyle bir özelliğimiz olmadığı için en merak ettiğim şeyi sordum.
" Neden o gün gelmedin? "
Eveet. Sanırım beklenen konuşma sonunda gerçekleşti. Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz ve sizce Rüzgar neredeydi? Gelememesine sebep olacak kadar büyük ne olmuş olabilir?