Rüzgâr'ın sorumu beklemediği o kadar belliydi ki... Kasılan çenesi, farkında olmadan defalarca kırpıştırdığı kirpikleri ve hafifçe aralanmış dudakları her şeyi belli ediyordu. Hâlâ cevap vermediğini belli edercesine kaşlarımı kaldırdığımda dahi cevap vermemeyi sürdürdü. Ne yani cevap dahi veremeyecek kadar mı kötüydü?
" Senin hakkında birçok şey düşünüyorum. Ama senin neden bahsettiğini bildiğim için direk istediğin konuya cevap vereceğim. "
Düşüncelerimde boğulmuşken kafamı çevirerek gözlerimi ondan kaçırdığım için çenemi eliyle tutarak beni kendine çevirdi. Gözlerini gözlerime dikerek konuşması tuhaf hissettiriyordu. Çırılçıplak kalmış gibi hissediyordum çünkü bazı şeyleri ben anlatmadan anlayabiliyordu ve bu korkutucuydu.
" Güzel bir kızsın. Bunu inkar etmeyeceğim. Aynı zamanda gizemlisin de. Beni sana en başta çeken şey güzelliğinden çok buydu. Sonra seni tanıdıkça- "
Yüzünü buruşturduktan sonra cümlesini düzelterek devam etti.
" Yani tanımaya çalıştıkça -çünkü seni şu anda bile tam olarak tanıdığımı iddia edemiyorum. - daha fazla ilgi çekici geldin gözüme. Bir şeyleri sakladığını, daha doğrusu beni bir şeylerden korumaya çalıştığını biliyordum ama benim korunmaya ihtiyacım yoktu. Bundan dolayı sana sürekli kızgındım. Ama bir yandan hoşuma da gidiyordu. Çünkü sen ne kadar inkar etsen de bana değer verdiğini hissettiğim tek konu buydu. "
Gözlerimi kaçırma ihtiyacına direndim. Kelimeleriyle bir şeyler anlatırken gözleriyle kelimelerini destekler şeyler anlatıyordu ve bu benim sevdiğim özelliklerinden birisiydi. Bu yüzden tek bir anını bile kaçırmak istemiyordum.
" Sana çoğunlukla değersiz hissettiriyordum yani? Peki neden yanımda kalmaya devam ettin? "
Kaşlarını çattı. Onca sözünün içerisinden cımbızla bu kısmı almam doğru değildi biliyordum ama merak ediyordum yani.
" Buraya takılmana ne diyebilirim bilmiyorum. Ama çoğunlukla evet. Yine de sorun değildi. Çünkü aynı zamanda senin yanında olmak bana iyi de geliyordu. Çünkü daima hissettiğim o yalnızlık hissi senin yanındayken kayboluyordu. "
Nefesim kesildi. Hem de ciddi manada. Bir an ne yapacağımı bilemeyerek kalakaldım. Söylediği çok güzel bir şeydi. Güzel hissettiriyordu... En azından bana göre. Fazla nefessizlikten başım dönene kadar o şekilde kalmaya devam ettim. Sonra da dünyanın en aptalca cümlesini kurdum.
" Benim yalnızlığımla mı? "
Kızmasını bekledim. Hatta bağırıp çağırmasını, cümleyi farklı yerlere çektiğim için öfkelenmesini. Ama o bunların hiçbirini yapmadı ve beni şoka sokarak gülümsedi.
" Senin yalnızlığın ve benim yalnızlığım birlikteyken birbirlerini götürüyorlar. Bunun farkına varmadığını söyleme. Sen benim kalabalığın içindeki yalnızlığımdan kaçış noktamsın. Şimdi ise senden iki tane var. Ama sen bunlardan birisini benden almak istiyorsun. Buna izin veremem. "
Sonunda gözlerimi kaçırma isteğime direnemeyerek gözlerimi kaçırdım. Daha fazla gözlerine bakarsam bu bebeği hemen şuracıkta doğuracaktım çünkü. Cümlelerine kanmamalıydım. Annem de babamın cümlelerine kanmıştı ama şu anda yurt dışında, ondan çok uzaklarda yaşamayı tercih ediyordu.
" Bir düşün Yasemin? Bundan sonra hiçbir zaman yalnız kalmayacaksın. Eğer evlenirsek ya bebeğimiz ya da ben daima yanında olacağız. Benden sıkılman olası tabii ama bebeğinden sıkılacağını sanmıyorum. Farkında değilsin ama bu bebek ikimize de çok iyi gelecek. "
Direncim kırılıyordu. Onu daha fazla sorgulamalı ve açık bulmalıydım.
" Ya iyi gelmezse? Ya ikimizi de daha kötü bir duruma sürüklerse? Bir bebek büyük bir sorumluluk. Hayatımız boyunca taşımamız gereken bir sorumluluk hem de. Buna katlanabilir misin? Ben katlanabilir miyim? İnan bilmiyorum Rüzgâr. "
Ellerimi ellerinin arasına aldı ve beni kendisine bakmaya zorladı. Gerçi benim de bundan bir şikayetim olduğu söylenemezdi.
" Kendine karşı dürüst ol Yasemin. Bunu yapabileceğimizi biliyorsun. Bu zamana kadar hep yalnızdık ve şu anda bize bir yardım eli uzatıldı. Onu elinin tersiyle itecek misin? Peki hiçbir zaman bunun pişmanlığını yaşamayacak mısın? Şuralarda dolaşan minik bir kız ya da erkek çocuğu olsa hayatım nasıl olurdu diye düşünmeyecek misin? "
Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde dudağımı ısırarak ağlamamaya çalıştım. Beni tanımadığını iddia ediyordu ama şu anda tam olarak beni tanıdığını hissediyordum. Beni nereden vuracağını gayet iyi biliyordu. Çünkü sonradan pişmanlığını yaşardım. Bunu biliyordum. Nefesimi dışarı bıraktım.
" Tamam, " dedim zayıf bir sesle.
Rüzgâr'ın şok içinde bana bakan gözlerini belki çok duygusal olmadığım bir zamanda görsem gülebilirdim. Ama şu anda ağlamamak için kendimi kasmakla meşguldüm. Ayağa kalkarak beni de kaldırdı ve beni kollarına alarak etrafında döndürmeye başladı. Başım fazlasıyla döndüğü için ben durması ve beni yere indirmesi için koluna vurup duruyordum. Nihayet bittiğinde rahat bir nefes aldım.
" Ama şartlarım var. Mesela kesinlikle düğün olsun istemiyorum! Sade bir nikah yeterli olur. "
Başıyla onayladı. Belli ki o da istemiyordu. Güzel. Daha istemedigim şeyleri sıralamaya başlamak üzereydim ki Rüzgâr'ın çalan telefonu bana engel oldu. Rüzgâr ekrana baktıktan sonra o mutlu yüz ifadesi kayboldu ve yerini sert bir hal aldı. Bana parmağıyla bir saniye işareti verdikten sonra dışarı çıkarak beni ve yalnızlığımı baş başa bıraktı. Anlaşıldığı üzere evlenmek üzere olduğum adam benden bir şeyler saklıyordu ve ben onu bulmaya kararlıydım.