Episode - 22

7.6K 765 1K
                                    


namjin...

Miyoung tüm siniriyle ayaklarını yere vura vura uzaklaşırken, eşinin gözlerinde parlayan öfkeden alamıyordu kendini Namjoon. Onu bu denli çığrından çıkaran şeyi az çok tahmin ediyor, yine de Jimin'i bu kadar şiddetli savunmuş olması bir şeylerin değişebileceğine olan inancını körüklüyordu alfanın.

Onu yalnız ve ıslak bulduğu ilk an geldi gözünün önüne. Öyle çok üşümüştü ki, çenesi titriyordu sığınmaya çalıştığı o izbe yerde. Göz göze bile gelmemişlerken Namjoon'un yaptığı ilk şey, onu sıcak göğsüne yaslayıp omuzlarına kuru bir atkı sarmak olmuştu.

O andan sonra da birkaç saat göz göze gelememişti zaten Seokjin ile. Onu ısıtıp, kurutmaya çalıştığı dakikalarda göğsünde uyuyakalmıştı bitap haldeki alfa. İlk defa o an yüreğinde tanımadığı bir ritim doğmuş, ilk kez onun göğsünde uyurkenki güzelliğine düşmüştü bakışları.

Genç bedeninin o bitkin hali, teninin solgun rengi endişelendirmişti o gün Namjoon'u. Başına bir şey gelmiş olma ihtimali öfkesini kabartmış, o halde olmasına tek bir mantıklı sebep bulmak için kırk tilki yürütmüştü kafasında.

Geçen dakikalar içinde kendisine daha çok sokulan ve titremeleri git gide azalan alfanın sırtına elini yaslayıp, uyanana kadar başka tek bir hareket etmemişti Namjoon. Nefes aldıkça yükselip alçalan göğsü onu rahatsız edecek diye nefeslerini bile tutmuştu o gün.

Sonunda o yorgun gözler kendisine açıldığında, onun grilerinde geri dönemeyeceğine emin olduğu uzun bir yolculuğa çıkmıştı alfa. O yolculuktan bir an olsun vazgeçmemiş, geri dönmeyi de hiç istememişti zaten.

O yaşına kadar kendisine yanlış olduğu öğretilen her şeyi, dayatılan tüm yasakları kaldırıp atmıştı bir kenara. Tanımadığı ancak çokça duyduğu o yeni kalp ritmi, tabulara hiçbir zaman kendini kaptırmamış olan Namjoon için fazlaca heyecan verici olmuştu. İlk görüşte dünyasında devrim yaratmıştı eşi, Seokjin...

Hayatının ondan önceki kısmını kapatıp yeni bir dönem açan eşi, devriminin ardından yok olup gitmişti hayatından. Öyle hızlı kaybetmişti ki onu Namjoon, bir an gerçekliğini bile sorgularken bulmuştu kendini. Atkısına sinmiş kokusu olmasa, inanmayacaktı onu bulduğuna.

Bulup da kaybedişinin ardından günlerce onu aramış, çamurlu yolları onun için adımlamıştı hiç usanmadan. En azından adını öğrenmek için delirmiş, tüm duyularını o içinden silinmeyen kokusuna odaklamaya çalışmıştı bulabilmek için.

Onu ikinci kez bulduğundaysa, bembeyaz karların üstüne kızıl kanı akmış, yarıçıplak, ölü gibiydi gözlerine kalbini bağladığı alfa. Sırtındaki ince kesiklerden akan kan karları lekelerken, yumuşak zeminde bata çıka, düşe kalka onun üstüne siper etmişti kendini Namjoon.

O dakikadan sonra da tek bir gün bile bırakmamıştı gri gözlü olanı. O gitmek istediğinde gölgesi olup peşine düşmüş, kalmak istediğindeyse eşi olup kucak açmıştı ona. Tüm kurallara, tüm olmazlara inat... Tüm ailesine ve hatta tüm sürüye inat...

O gün, herkesten gizli kendi topraklarına götürmüştü yaralı alfayı. Herkesten gizli sarmıştı yaralarını. Hatta ondan bile gizli dokunmuştu dudakları alfanın yaralarına. O beyaz, geniş omuzlarına kazınmış her bir kesiğin üstünden geçmişti Namjoon dudaklarıyla. Ona bile hissettirmeyecek kadar yumuşak, yine de tenini yakmasına engel olamayacak kadar sıcak...

QUIXOTIC ✯ vmin [omegaverse]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin