Kendine yuva saydığı kolların bir başkası için açıldığını, duymak için çırpındığı kelimenin bir başkası için duyulduğunu bilmek... Ölmek gibi gelmişti omegaya.O yabancının eşinin kollarına adımladığı her saniye gözleri kararıyor, kalbi içinde parçalanıyordu sanki. Yüreğine çöreklenmiş sızıya katlanamayacak hale gelmişti artık. Dizleri titriyor, elleri tutmuyordu.
Duyduklarının bir yanıltmacadan, gördüklerinin bir yanılsamadan ibaret olabileceğini bilmiyordu henüz. Öğrenmemişti daha önce. Daha önce hiç dengesiz bir eşi olmamıştı çünkü Jimin'in.
Duyduklarına ve gördüklerine ilk anda inanmamayı da onunla öğrenmişti. Pek çok şeyi onunla öğrendiği gibi.
"Jimin. Sana söylüyorum güzelim. Buraya gel."
Kalbini ezen ağırlık yerini bir an bile terk etmezken, eşine adımlayan kızın olduğu yerde durduğunu gördü gözleri. Kulakları duyduklarını idrak etmekte zorlanırken, bacaklarındaki his çekilmişti sanki. Nasıl adım atıldığını bile unutmuştu o an. Kendini koca bir taş gibi hissediyordu.
Çok değil, birkaç saniye sonra hareketsiz vücudu sarmalandı sıkıca. Ona doğru adımlamaktan acizlik duyduğu eşi aralarındaki mesafeyi birkaç adımda kapatıp, kollarının arasına çekmişti Jimin'i. O an yeniden nefes aldı Jimin. O an canlandı taş kesilmiş vücudu.
Ayaklarını yerden kesip kendisini kucaklayan eşinin boynuna yüzünü gömdü, kollarını onun sert vücuduna doladı. Şaşkınlığının ve aynı anda kapıldığı onlarca duygunun yansıması, aptal bir gülüş yayıldı yüzüne. Alfasının dudaklarını yanağında hissettikçe, güçsüz kollarını daha da sıkı sardı ona. Mutluluktan deli gibi ağlamak, çığlık çığlığa sevmek istiyordu eşini. Cehennemin dibini görmesinin üstünden yalnızca saniyeler geçmişken, bulutların üstünde süzüldüğünü hissediyordu şimdi. Üstelik kendisine sıkıca sarılıp öpen eşiyle birlikte.
"Yürümek istediğinde, beraber yürüyeceğiz. Tamam mı?"
Alfanın sakin ve duru sesi kalbini tekletiyordu Jimin'in. Kollarının arasında küçüldükçe küçülüyor, kalbinin ritmini bir türlü yavaşlatamıyordu. Yıkılan dünyası nasıl olduysa çiçeklerle bezenmişti bir anda. O heybetli, ürkütücü adamın kendisine olan yoğun bakışları, başını döndürüyordu.
Alfasını hızlı bir baş onayıyla cevaplayıp, dudaklarını dudaklarına bastırdı Jimin. İçinden taşan sevgiyi başka türlü gösteremeyeceğini düşünmüştü. Taehyung'un da onun dudaklarını öpüp çekilmesi üzerine arka taraflardan bir yerden ıslık sesi doldu kulağına. Yoongi olduğundan adı kadar emindi Jimin.
"Beni bu küçük gösterinizle başından atabileceğine inanıyor musun sahiden? Sevgilim, hadi ama... İkimiz de gerçeği biliyoruz."
Göz göze soluklandığı, burnuyla burnunu okşayan eşinin güzel yeşillerinin öfkeyle sımsıkı kapanışı ürpertti Jimin'i. Onu sakinleştirmek istercesine parmaklarını ensesine sarıp, saçlarını okşamaya başladı yavaş yavaş. Güzel bakışlarına gölge düşmüştü ancak yine de düşündüğü tek şey alfasının dinginleşmesiydi.
"Seni bırakmasam, onu hiçbir zaman almayacaktın Taehyung. Söylesene hayatım... Onu almaya gittin çünkü ben seni yalnız bıraktım. Ben olmadığım için gittin ona."
Ensesini, saçlarını okşadığı alfasının gerginliğini belini saran ellerinden bile hissediyordu Jimin. Yeşil gözleri hala sıkıca kapalıyken, omegasının kokusunu soluyordu derin derin. Kendisini yatıştıracak en eşsiz şeyi bulmuştu Taehyung. Jimin'in kokusu...
"Ben kalmaya devam etseydim, seni hiçbir zaman eşi olarak istemeyecekti. Kabul etmeyecekti, anlıyor musun beni küçük şeytan? Ne seni ne de araziyi, hiçbir şeyi istemeyecekti. Hiçbir zaman."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
QUIXOTIC ✯ vmin [omegaverse]
Loup-garou[Vmin] [Omegaverse] "Kalbimi, bedenimi ve ruhumu vahşiliğinle beslemene ihtiyacım var. Ki zaten bana hissettirdiğin tek duygu da bu... Vahşilik." Olağan dışı bir dünyayı benimle adımlar mısınız?