Cehennemden çıkma bir gündü...Jimin uyandığında Taehyung çoktan yanından ayrılmıştı. Çıkmadan önce açık bıraktığı pencereden giren temiz hava ve güneş ışıklarıyla doluydu oda. Hava bir gün öncesine göre çok daha sıcaktı ve Jimin bir an önce yerinden kalkıp banyo yapmak, ardından da eşini bulmak istiyordu.
Uyandığı zaman onu yanında görememiş olmasının hayal kırıklığı üzerine bir de boynundaki yaranın sızısı eklenmişti. Kendini ateşler içinde hissediyordu ancak bunu havaya bağlıyordu omega. Yerinden yavaşça doğrulurken, ağrımayan tek bir noktasının bile kalmamış olduğu gerçeği, yüzüne tokat gibi vurdu sanki.
Vücudunun bütün kemikleri sızlıyor, kalçasındaki şiddetli ağrı ve acı yüzünü buruşturmasına neden oluyordu. Boynunun sızısını anlatacak kelime bile bulamıyordu üstelik. Fazla yalnız hissetmişti Jimin. Fazla yalnız ve çaresiz...
Çırılçıplak bedeninden üzerindeki örtüyü sıyırıp, kendi bedenine bile bakmadan ayaklandı yavaşça. Boğazına çöken yumrudan kurtulamadı, her dakika daha da büyüyor, gözlerine yaşlar hücum ediyordu sanki. İçinde bulunduğu acılardan mı yoksa yalnız uyanmanın acısı mı onu böyle hassaslaştırmıştı emin değildi Jimin.
Aynada bir kez bile kendine bakmamıştı. Tenini görmeye, çıplaklığına bakmaya bile çekiniyordu fazlaca. Onu böyle yalnız ve güvensiz bıraktığı için Taehyung'a kırgın olan yanını susturmaya çalışıyor, işi olduğuna inanmak istiyordu. Kendini suyun altına bıraktığında, göz yaşlarını da serbest bıraktı Jimin. Hıçkırıklarını kimse duymasın diye içine atarken, tenine değen su damlalarının bile canını acıtıyor oluşuna tahammül edemedi.
Kısa bir banyonun ardından duştan çıktığında, dolabından eline gelen ilk şeyleri giyindi. Beyaz gömleğinin altına, dar siyah bir pantolon geçirip çıktı odadan. O odada durdukça kendini daha çok ağlayacakmış gibi hissediyordu. Bir an önce eşini bulmak ve ona temiz çarşaf olup olmadığını sormak istiyordu. Yatağın örtüsünü değiştirmek ve temizlemek istiyordu odayı.
Çarşaflarını yıkadıktan sonra asıp kurutması için bir yer aradı evin içinde ama uygun olmadığını düşündü Jimin. Mutfak çekmecelerini karıştırırken bulduğu uzun, ince bir ipi cebine alıp dışarı çıktı. Fazla sessizdi etraf. Görünürlerde ne eşi, ne kuzeni ne de diğerleri vardı. İki kulübenin arasını gözüne kestirip bir kendi taraflarından, bir de Yoongi'nin kaldığı kulübenin tarafından bağladı ipi. Yaptığından memnun bir halde, artık bir çamaşır ipinin olmasının mutluluğuyla Yoongi'yi uyandırmak için kapısını çaldı Jimin. Ne açan oldu, ne de ses veren...
Gerçekten fazla sessizdi bulundukları yer. Tamamen terk edilmiş gibi hissetmeye başlamıştı kendini.
"Yoongi!"
Jimin evlerin olduğu bölgeden yavaşça uzaklaşmaya başlayıp kuzeninin adını seslendi. Eşine kırgındı. Onun adını bağırmak istememişti o an... Önce göl tarafına bakmayı düşünmüş, sonra vazgeçip ormanın içine doğru ilerlemeye başlamıştı.
" Yoongi! Neredesin?"
Çok ihtiyacı vardı. Jimin'in tanıdık ve sıcak bir göğse sığınmaya çok, çok ihtiyacı vardı. Bir kez daha boğazında büyüyen yumrudan kurtulmak için öksürdüğünde, arka tarafından büyük bir çığlık duyuldu ve korkuyla yerinde kalakaldı Jimin. Evlerin olduğu yere geri dönme cesaretini gösterdiğindeyse Namjoon'u yerde boylu boyunca uzanır halde buldu. Çamaşırları için gerdiği ipin altında, başına diğerleri dikilirken, o yerde boğazını tutmakla meşguldü.
"Ne halt oldu sana Joon?!"
Göl tarafından geldiği belli olan eşi, kulübelerin arasına girdiğinde sesi gürlüyordu sanki. Jimin doğrudan şaşkın bakışlarını ona çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
QUIXOTIC ✯ vmin [omegaverse]
Hombres Lobo[Vmin] [Omegaverse] "Kalbimi, bedenimi ve ruhumu vahşiliğinle beslemene ihtiyacım var. Ki zaten bana hissettirdiğin tek duygu da bu... Vahşilik." Olağan dışı bir dünyayı benimle adımlar mısınız?