Bölüm 50 *Punishment*

718 97 154
                                    

Multi: Furkan ve Reha'ya ait eski bir fotoğraf ve misafir:)

Bu bölümden sonra hikayeye okul nedeniyle bir ara veriyorum. Size belli bir süre veremem ama biliyorsunuz ki dayanamam ben:')



Duru'dan;

Kimseyle iletişime geçemiyorduk.
Hoş, kimsenin aradığı da yoktu ya zaten.

"Mitra, sen şu klasik ergen gençlik dizilerini az izlemedin zamanında, biliyorsundur böyle durumlarda ne yapılacağını. Bulsana bir şeyler iki eğlenelim en azından."

Reha gözlerini koridora dikmiş şekilde konuştuğunda Mitra gözlerini sinirle ona dikip sessiz kalmayı tercih etti.

Reha'ya gerçekten kızgın olmalıydı.
Ama günün sonunda yine barışmış olacaklarına emindim ya, neyse.

Aksel "Acıkmaya başladım ben." diyerek yerinden doğruldu.

"Müdürün odasında ki zula duruyor mudur ki acaba?"

Furkan'ın kendi kendine mırıldanarak sorduğu soruya Reha'dan cevap geldi.

"Harbiden ya, zulası vardı dimi onun? Anlamadığım şey milletin içki zulası falan olur. Bu adamın aburcubur hep, al işte böyle zamanlarda niye içkimiz olmuyor sonra."

Hepimiz Reha'ya malsın bakışları attığımızda bir iki metre oturduğu fayansta yana kaymak zorunda kaldı.

Aksel"Ben onun yerini bilmiyorum, biriniz gösterin de az karnımız doysun en azından. Akşam yemeği bile yemedik." dediğinde Furkan ayaklandı.

"Gel gidelim madem, acıkmıştır herkes."

Bu bahaneyle Aksel orada oyalanırken onun hap içeceğine adım kadar emindim.

Furkan ve Aksel gittiğinde Reha ve Mitra'ya dönüp lavaboya gideceğimi söyledim.

Arkalarından gidecektim.
Kendimi kontrol etmek zorundaymışım gibi hissediyordum.

Mitra"Bende geleyim mi? Yalnız gitmek istemezsen?" dediğinde ona gerek olmadığını söyleyip Aksel ve Furkan'ın gittiği koridorda ilerlemeye başladım.

Arkadan Mitra ve Reha'nın tartışma seslerini duyabiliyordum.

Koridor çıkışına vardığımda merdivenlerden çıkıp Müdür odasına yürüdüm.

Kapıdan içeriye baktığımda Aksel çekmeceleri karıştırıyordu ama Furkan yoktu.

Sıvışmıştı. Tam da tahmin ettiğim gibi.

Aksel beni farketmeden kapının önünden geçip lavobaların olduğu koridora girdim.

Erkekler tuvaletine girip kapıları tek tek aralamaya başladım.

Furkan burada değildi.

Bir ihtimal kızlar tuvaletinde de olabilmesine karşın oraya da baktım ama yoktu.

Koridorun sonuna gidip merdivenlerden yukarı çıktım.

Büyük ihtimal kameraların bakmadığı köşe yerlerden birindeydi.

Köşe yerler bu katta baya azdı, iki yer falan vardı.

İlk yere gittiğimde şansıma oradaydı.
Okul çantasını karıştırıyordu.

"Bir şey mi arıyordun?" dediğimde dikkatini çekebilmiştim.

"Sen aldın değil mi?" gözlerini çantasından ayırıp bana çevirdi.

"Neyi?" neyi kastettiğini gayet iyi biliyordum. O da biliyordu. Tabiki de ben almıştım.

Ama salağa yatmayı seviyordum, huyum kurusun ki.

"O sonuncuydu. Senin salaklığın yüzünden tüm gece başım ağrıyacak şimdi. Aptal"

Sinirle söylediği cümlelere karşın sakin kaldım.

Şu an bunları bilinçli söylemediği kesindi.

Bende onu sinirlendirirsem, bunun üzerine krizi hiddetlenebilirdi ve şu an bu haliyle tam bulunduğu konum buna pek elverişli değildi.

Sinirlendirmek yerine daha güzel bir planım vardı.

Arka cebimde sakladığım paketi çıkarıp köpeğe kemik atarcasına elimde salladım.

Yalvaracaktı. Tıpkı benim bir zamanlar yalvarmadan farksız olan ağlayışlarım gibi.

"Ver onları bana."

Furkan elime doğru uzandığında ondan hızlı davranıp paketi arkama sakladım.

"Emir verme bana. Rica et, belki o zaman düşünürüm."

Söylediğim söze sinirlendi ama sesini çıkarmadı.

"Rica et dedim sana!"

Dediğim şeyle itaata boyun eğen köleler gibi çırpındı.

"Lütfen."

Kafamı iki yana salladım.

"Bu pek olmadı, beğenmedim. Daha iyi yalvar."

Gözleri kızarmış halde kafasını iki yana sallayarak gülmeye başladı.

Kriz geçirmeye başlamıştı bile.

"Delisin sen. Ver şunları bana artık. Lütfen dedim işte, uzatmasana, görmüyor musun?"

Tabiki de görüyordum, bitik haldeydi.

"Görmek yeterli değil demek ki Furkan."

Nefesimi dışarı verip konuşmaya devam ettim.

"Ama ne var biliyor musun? Sana bunları vereceğim, hayatını mahvetmen için. Hayat mahvedebilmen için."

Elime tam uzandığında ani bir hareketle karşı camdan paketi dışarı attım.

"Tüh, ben de en az senin kadar dürüst değilim bu oyunda ha Furkan?"

Sinirlerine zar zor hakim oluyordu.

Merdivenlerden aşağı inerken son kez ona seslendim.

"Sana oyunun kurallarına uymanı söylemiştim. Ama sen uymadın. Benim de bu durumda uymam saçma olurdu ama değil mi?"

Merdivenlerden indikten sonra müdür odasının önünden geçecekken içeride kıpırdanma gördüm.

"Bulamadın mı hâlâ bir şeyler Aksel?"

İçeri girdiğimde kapı arkamdan kapandı.

Kapıyı açmaya çalıştığımda kilitliydi.

"Ciddi misin? Çocuk gibi ne şakası bu böyle? Aç şu kapıyı Aksel, sinirlendirme beni."

Karşıdan ses gelmediğinde bir kez daha seslendim.

"Sinirleniyorum bak, uğraştırma beni çıkar şuradan hemen."

Hala ses gelmiyordu.

Ayağıma bir şey çarptı.

Eğilip baktığımda kağıt parçası olduğunu farkedip elime aldım.

"Geçen sefer sözümü dinlemedin seni aptal küçük kız ve ben sözümü dinlemeyenlere ne yaparım biliyor musun? Nefes almamalarını sağlarım. Sana Furkan'dan uzak durmanı söylemiştim ve şimdi sözümden çıkmanın cezasını çekeceksin."

Kağıdı okuduğum an etraftan gaz kokusu gelmeye başladı.

Gözlerim narkoz almış hasta gibi yavaş yavaş kapanıyordu.

Umarım beni bulduklarında her şey için çok geç olmazdı.

EROINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin