Bölüm 46 *Home*

755 104 66
                                        

Duru'dan;

"Niye bizim eve geldik?"

Güzel soru dermişçesine başımı salladım.

"Okuduğum bir kitapta böyle yapıyorlardı. Cehennem diye çocuğun evine getiriyorlardı falan ne bileyim işte."

Duraksayıp cümlemi bitirdim.

"Sende de işe yarar sanmıştım."

Somurtup eve döndü.

"Heyecanlanmıştım o kadar. Bu yaptığın şerefsizlik ama."

"Bizde de taktik kalmayınca böyle şeyler oluyor napacan bro."

Gözlerini güneşten dolayı kısıp bana döndü.

"Sen bana bro mu dedin?"

"Anlık. Takma o kadar."

Furkan evin kapısına doğru ilerledi.

"Furkan nereye?"

Sence der gibi bakıp devam etti.

"Madem cehenneme kadar geldik bir soğuk su içeyim bırak da. Hava aşırı sıcak."

Kafamı sallayıp onunla birlikte içeri girdim.

Mutfağa girip buz dolabını açtı.

"Sen de ister misin?"

Kibar olmasına mı şaşırayım? Sormasına mı?
Neyse.

"Olur, alırım bir bardak."

Mutfak sandalyesine oturup ilk kez gelmişçesine etrafı süzdüm.

Bir anlık aşırı sessiz olduğu için konuşma gereği duymuştum.

"Buzdolabı niye? Zenginsiniz siz, sebil falan olması gerekmez mi?"

Su bardağını bana uzatırken güldü.

"Neden? Zengin evlerinde hep sebil mi olur?"

Bilmiş bir edayla konuştum.

"Bilmiyorum ama olmalı."

"Peki hazretleri, bir dahakine burda bir sebil olacak."

Güldüm.

Amma boş yapıyorduk ha.

Suyumu bitirip tezgahın üzerine bardağı koydum.

Farkettim de acıkmıştım.

Hep açımdır aslında ama şu an baya bir açım.

"Furkan?"

Bardakları bulaşık makinesine yerleştirirken dönmeden cevapladı.

"Efendim?"

İçimden tabiki de efendinim diye geçirmeden edemedim.

"Yemek yapmasını biliyor musun?"

Bulaşık makinesinin kapağını kapatıp bana döndü.

"O ne alaka?"

Sence der gibisine baktım.

"Çünkü açım ve beni doyuracak birine ihtiyacım var."

Güldü.

"He yani ben yapacağım yemeği?"

Evet dercesine başımı salladım.

"Kızım mal mısın git sipariş versene."

Sesimi inceltip taklidini yaptım.

"Düşünemedik pardon süper zeka."

Tepkisini beklemeden devam ettim.

"Siparişin gelmesi bir saati buluyor. Üzgünüm ama o kadar bekleyemem."

Furkan bahane arar gibi

"Benim de yapmam emin ol bir saatimi alır ve pek yenilebilecek bir şey olacağını sana garanti edemem."

Mızmız küçük bir kız çocuğu gibi başımı iki yana salladım.

"Hayır, sen yap. Sanırım bu riski alabilirim."

Güldüm.

Başka bahane bulamamış gibi kaderine razı geldi.

"Peki. Ne istersin?"

Sırıttım.

"Her şeyi. Ama o kadarını yapabileceğini sanmıyorum. O yüzden soslu makarna. Yanına da kola."

Dalga geçer gibi güldü.

"Makarnayı yaptık bir de sosu mu kaldı?"

Kaşlarımı şakadan çattım.

"Dünyanın en basit yemeğini istedik senden. Bir zahmet onu da başar. Öğrencisin sen öğrenci. Makarna yapamayan öğrenci mi olurmuş?"

Demek ki oluyormuş diye sessizce mırıldandı.

"Hey! Duydum seni."

Gözlerini devirdi.

"Duyman için dedim zaten."

He he aynen.

"Mızmızlanma da bana makarnamı yap getir."

Üst raftan makarna tenceresini alıp içine suyu koydu.

E yapmayı biliyor işte, yalancı.
Makarna yapmamış olsaydı o tencereyi o kadar çabuk bulamazdı.

Mutfak kapısından çıkmadan önce Furkan'a seslendim.

"Domates soslu istiyorum, güzel kavur. Bahçede gölge yerde olacağım, oraya getirirsin."

Arkamdan ne dediğini duyamadan hemen bahçeye çıktım.

Gölge bir yere kurulup yere oturdum. Çim varken sandalyeye oturmayı sevmezdim.

Başımı ağaca yasladığımda kağıt sesine benzer bir ses geldi.

Biri ağaca kağıt yapıştırmıştı. Üzerinde bir şeyler yazıyordu.

Ağaçtan çıkarıp okudum.

Furkan'dan uzak dur sürtük.
Cehennemin neye benzediğini bilmiyorsun ama Furkan'a zarar gelirse sana zevkle cehennemde taht hazırlarım.

-E

Valla ben cehennemdeyim ama taht olmasa da her ne kadar, makarna ve bolca çimim var benim.

Daha doğrusu makarnam olacak.

Aklıma gelmişken Furkan'a seslendim.

"FURKANN GETİR ARTIK MAKARNAMI. NOTU BİR DE MAKARNAYLA OKUMAK ISTIYORUM, TAM ZEVKI ÇIKMADI."

EROINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin