O gün pembe hayallere bürünmüş gökyüzü bile kalplerde inceden sızlayan ve durmadan kanayan bu yarayı saramadı. Merhem olamadı tatlı, kızıl bulutlar. İstanbul'un kenar mahallelerinde kırık dökük çatılara umut bağlamış elimsende çocukları bile koşarken neşeyle gülmüyordu artık. Zor olan yakınken kolayı seçip kahkaha atamazlardı ki.
Bu pembe şafakta uçarak ilerleyen bir kuş, sanki durağını biliyormuş gibi aniden mermere bıraktı kendini. Camın ötesinde olan insanı umursamadan mermerde durmaya devam etti. Nedense ona zarar vereceğini hissetmiyordu minik kuş, o yüzden kaçmıyordu ya. Yine de ara ara ona bakıp duruyor, kanatlarını çırpıyordu.
Umut elini cama uzattığında varlığını fark etmesine rağmen uçmayan kuşun, eli hisseder hissetmez kaçmasıyla gülümsedi. Sandalyesinde durup öylece kızarmış gözlerini camdan yansıtan yüzüne çevirdi. Ancak kendisini göremedi o mavi gözlerde. Yaman'ın yüzü tam yüzünün önündeyken ve bakışları onda kesinleşmişken camın ardında kalan gerçeklikler soyut varlıklara dönmüştü. Elini abisinin yüzüne dokundurarak mavi gözlerini kırpışını seyretti.
"Mutlu musun, Umut?" diye sordu yansıma. "Gittim. Sevdiğimi sevdiğine bırakıp gittim. Mutlu musun?"
Tuhaf olan yansımanın Yaman'a ait olmasıyla beraber sesin Umut'un olmasıydı.
"Üzgünüm." diye fısıldadı Umut. "Kendimden nefret ediyorum. Keşke... Keşke..."
"O zaman neden ölmeyi denemiyorsun, kardeşim?"
Umut yansımanın sorduğu soruyla dondu kaldı. Yine de acıyla burkulan kalbinin göğsüne hızla çarpmasını göz ardı ederek konuşmaya çalıştı.
"Ölmemi ister misin, abi?" diye sordu pürüzlü bir sesle. Yansıma bir tepki vermediğinde Umut başını eğdi ve sonra o sesi yeniden duydu.
"Beraber ölelim mi o zaman?"
Umut tekrar başını kaldırdığında yansımanın ağladığını düşünse de camın diğer kısımlarının da ıslandığını görünce yağmur yağdığını anladı.
"Ben zaten giderek öldüm. Ama senle bir kez daha ölmenin bir çiçeğe zarar vereceğini düşünmüyorum."
"O çiçek kim peki, abi?" diye sordu kardeşi gözlerinde parlayan yaşlarla. Yansıma bir süre donuk gözlerle ona baktıktan sonra hiçbir duygu barındırmayan ifadesiyle "İkra." dedi.
"En güzel çiçek o. Ben sana senin varlığından bile haberin olmadığı bir çiçeği emanet ettim. En güzel çiçeğe iyi bak, Umut. Mor leylaklar ve siyah güller benimle nasıl olsa."
Umut anlamayan gözlerle ona baktığında ses tekrar etti. "Mor leylaklar ve siyah güller benimle. Onlar benimle. İmkânsıza iyi bak."
Yansıma gittikçe azalan sesiyle usul usul kaybolurken Umut bu kez kendiyle baş başa kaldı. Gözlerinden düşen yaşı silecekken o yaş büyüdü ve yüzünde ıslak bir tebessüm belirdi.
Sonra mavi gözleri, kırmızı ince dudakları, yay gibi kaşları ve beyaz teni kristaller halinde parçalandı. Her bir parçası teker teker göğsüne batarken geriye bembeyaz insan kılığında bir ışık kaldı ve ardından o ışık da yitip gitti. Kalan tek şey toprakta canlanan en güzel çiçekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskele Prensi | Texting✔
Short StoryTekerlekli sandalyesine alışmış olsa da tedavi için her yolu deneyen Umut, ailesinin ona olan tüm kötü davranışlarını hak ettiğini düşünmektedir. Her gün aynı saatte iskeleye gider, günbatımını izler ve kısa bir süreliğine de olsa her şeyi unutmayı...