Merhaba!
Bugün attığım üçüncü bölüm.😳
Güzel yorumlarınızı görünce bölüm atasım geliyor. 😍 Bol bol yorum yapmanız dileğiyle iyi okumalar. ❤ Umut artık mutlu olmalı, değil mi?😈
"Kiminle buluştun, Umut?" diye sordu babası kızgınca. Odada yalnızca ikisi vardı. Abisi evde değildi. Babası Umut'un önceki akşam biriyle buluştuğunu söyleyip duruyordu. Bunu geç kalışından ve sürekli telefonda mesajlaşmasından anlamıştı.
"Kimseyle buluşmadım, baba." diye inat etti Umut. "Hem biriyle görüşsem ne olacak ki?"
"Ne mi olacak? Başkasının hayatını da karartırsın sen! Kardeş katili bir oğlum var benim! Onun birini daha öldürmesini istemiyorum!"
"Ben kimseyi öldürmedim!" diye haykırdı Umut. "Sadece kazaydı."
"Kendini böyle mi avutuyorsun? Sen benden Ayşegül'ümü çaldın, Umut." dedi babası yumruklarını sıkarak.
"Ben öyle bir şey yapmadım!" Umut babasına karşı ilk defa bu kadar sesini yükseltiyordu.
"Sen ne dersen de! Sen benim evladımı aldın benden!"
Umut daha fazla dayanamayarak kalbindekileri söylemeye başladı.
"Senin için sadece Ayşegül vardı zaten, baba! Beni de Yaman'ı da hiç sevmedin sen! Ayşegül' e sarıldığın gibi sarılmadın bize! Ben en kötü günümde senin varlığını hissedemedim, baba! Ayşegül'ü suçlamıyorum ama sen çocuklarına hiçbir zaman eşit davranmadın." Umut'un sesi sonlara doğru kısılmıştı.
"Söylesene, baba. Ayşegül değil de ben ölseydim daha mı mutlu olurdun?"
Babası oğlunun yüzüne baktı. Gözleri dolu doluydu. Yüzü kızarmıştı. Beyazlığa yüz tutmuş saçlarını sertçe kaşıyıp ovaladı. Umut doğrudan babasının gözlerine bakarken babası konuştu.
"Evet, daha mutlu olurdum."
Umut tekerlekli sandalyesini sürerek hızla odasından çıktı. Nefesi tıkanmıştı. Şimdi ise kararını vermiş, nefes almaya, iskeleye gidiyordu.
***
"Bir İskele Prensi varmış. Fazlasıyla dalgınmış. Geldiğimi bile fark etmemiş." diye varlığını belli etti hemşire. "Neyin var, Umut?"
"Babam." deyip tıkandı Umut. Devamını getiremeyecek kadar doluydu. Gözleri kızarmıştı.
"Anladım, İskele Prensi. Hadi biz anlaşmamızı sürdürelim."
Hemşire sandalyeyi sürmeye başladı. Bir süre yalnızca ağaçların sessizlikte süzülmesini dinlediler. Gün batımı başlamıştı.
"Bugün ne soracaksın, hemşire?" diye sordu Umut sonunda.
"Filiz'i."
Umut dondu. Doğum gününden sonra onun adını ilk defa duyuyordu. Nasıl unutabilmişti sevdiğini? Nasıl çıkarmıştı aklından?
"Onu bana anlat, İskele Prensi."
Hemşirenin sesi Umut'un kulaklarına vardığında bir çığlık gibi önce acıttı sonra yankılandı. Kalbindeki sızı artık ikiye katlanmıştı. Abisiyle kahkahalarla gülerken Filiz'i aklından çıkardığı için kendini suçluyordu. Yeşil gözler düştü aklına. Çimen yeşili gözler, dudaklarında bir bükülmeye sebep oldu. Sonra kısa kirpikler kırpıldı, gözler karanlığa karıştı.
"Onu sana nasıl anlatayım ki, hemşire? Sen hiç cennetten bahsedebilir misin bana? Sana gül bahçeleri mi diyeyim, yoksa duru sular mı? Sana altından bardaklar mı diyeyim, yoksa uçan leylekleri mi?" dedi Umut hülyalı bir sesle.
"Sen bana hepsini anlat, İskele Prensi. Sen bana kalbindeki cenneti anlat." diye yanıtladı hemşire. Sesi cılızdı.
"Hani ağustos günü su içersin ya, hani dedenin senin için yaptığı ağaca bağlı salıncak var ya, hani uykulu gündüzler, hani çiçeğe ilk verilen can suyu, hani yağmur yağarken yağmur suyunu içmeye çalışan çocuklar, hani nakaratını defalarca dinlediğin şarkılar, bunların hepsi Filiz, hemşire."
Umut'un sol gözünden bir damla yaş düştü.
"Onu ilk ne zaman sevdim, hiç hatırlamıyorum, hemşire. Ama Filiz sema, ben de balık olsam denizi bile terk ederim onun için. Bir başkasını seviyormuş. Sevsin! Ne diyeyim ki ona? O mutluysa ben mutluyum zaten. Sevdiği onu hep mutlu etsin, hemşire. Banyodan sonra sarı saçlarını kurutsun. Kurutmazsa hasta olur, üşütür o. Örük en çok ona yakışıyor. Örük yapsın saçlarını."
Hemşire hiçbir şey demedi. Umut devam etti.
"Filiz yirmi beş yaşında bir şirket çalışanıydı. Aynı firmada çalışıyorduk. İşlerimizi hep beraber yapardık. Ben o kazadan sonra yürüyemediğim için istifa etmek istedim. Ettim de. Filiz belki de benim yerime gelen teknikeri sevmiştir. Bunu düşünmeden edemiyorum. Eğer ben istifa etmeseydim, Filiz onu değil de beni mi sevecekti?"
"Geçmişin keşkeleriyle yaşıyorsun, Umut. Ama keşkeler olmasaydı bugün bambaşka olurdu. Daha iyi olurdu demiyorum, daha kötü de olabilirdi çünkü." dedi hemşire. Umut başını iki yana salladı.
"Hayır, hemşire. Keşkelerim hep benimle kalacak. Çünkü Filiz nisan yağmuruyla gitti benden. Bir daha da gelmeyecek."
Ondan sonra hiç konuşmadılar. Saklambaç zamanı gelince Umut ona kadar saydı ve hemşire ortadan kayboldu. Umut bu sefer o gitti mi diye hiç bakmaksızın yoluna devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskele Prensi | Texting✔
Historia CortaTekerlekli sandalyesine alışmış olsa da tedavi için her yolu deneyen Umut, ailesinin ona olan tüm kötü davranışlarını hak ettiğini düşünmektedir. Her gün aynı saatte iskeleye gider, günbatımını izler ve kısa bir süreliğine de olsa her şeyi unutmayı...