Yine gecenin bir saatinde uyanmış, odasından karanlığı gözlüyordu. Yağmur yağdırmaya kararlı öfkeli bulutların altında gizlenen yıldızları bile görüyordu sanki. Öyle uzakkken kendisine, bu kadar yakın olmuştu gerçeğe. Zamanı avuçlarında sakladığı günden beri onu tutsak ettiğinden ötürü geçmeyen dakikalarını ezmeye çalışmıştı. Ancak şimdi zamanın enkazında kalan onun dışında kimse olamazdı.
İçli içli bir nefes çekti ciğerlerine. Gözlerini dolduran matemi kalbinin en kuytu köşesine saklamayı denedi. Hissettiği eksiklik dudaklarında bir bükülmeye hatta yavaş yavaş seğirmeye neden oluyordu. Avucu sımsıkı kapalıydı. Ne zaman açacağına emin olsa bu kararından hızla dönüyor, verdiği sözünü tutamayacak biri gibi hissediyordu.
Her şeye rağmen kalbinde dönüp dolanan eksikliğin yerini kısmen de olsa dolduran ikinci kişiyi hayal etti. Kahve gözleri düştü aklına. Bir zamanlar sarı saçları severken nasıl olmuştu da kahve çiçeklere aşık olmuştu? Zamanı başa almak istedi. Filiz'i o gün sevmemeliydi. O gün karşısına İkra çıkmalıydı. Çünkü ancak böyle utancını yutabilirdi. Filiz'i anlattığı günleri hatırladıkça İkra'yla konuşmaya çekiniyor, konuşunca da baştan aşağı kızarıyordu.
Gerçek aşkın hangisi olduğuna karar veremezken bencil bir kimliğe bürünerek Filiz'i unutmayı denedi. Çünkü şu an yanında olan İkra'dan başkası değildi. Nasıl olurdu da, bu aşka yazık ederdi?
Gece şafağa ilerlerken yorgunlukla gözlerini kapattı ve nefesini uykusuz kaldığı zamana üfledi.
***
"Seni ne zaman burada beklesem gelmeyeceğini düşünürdüm. Ama bugün buradasın." dedi İkra, iskelede ona yaklaşan Umut'a bakarken.
"Onu özledin, değil mi?"
Umut içli içli bir nefes alırken hafif yalpalayarak yanına vardı.
"Nasıl özlemem ki?"
İkra'nın bakışları kızıl manzaraya döndü. Göğsündeki sıkışma devam ederken ne diyeceğini düşünüyordu. Umut çokça hüzünle doldurduğu gözlerini silerek dengede durmaya çalıştığında her ikisi de suskunluğun devam edeceğini düşündü. Ancak her zaman duyguları ile hareket etmiş olan Umut, bugün de aynısını yapmıştı. Kalbinin seslerine kayıtsız kalamazdı.
"İkra..." diye fısıldadı yakınır gibi. Bu sırada bakışlar birbirini bulmuştu. "Ben galiba..."
"Sen galiba?"
"O g-gün söyleyemedim." dedi kırılan ses, anılarda kaybolduğunu belli ederek.
"N-neyi?" İkra heyecandan titriyordu.
Umut derin bir nefes aldı. Bunu söylemek o kadar zordu ki. Hem omuzlarına binmiş vicdan yükü hem de kalbine inmiş aşk hissi...
"Seni seviyorum."
Hemşirenin gözleri büyüdü ve ışıldadı ama aynı zamanda dudakları acıyla büküldü.
"Ben de seni seviyorum, İskele Prensi."
İkra hızlanan yüreğine engel olmaksızın bakışlarını dolan gözlerden uzaklaştırdı. O kimsesiz vapur yine yalnız geziyordu açıklarda. Ona defalarca seni seviyorum demişti, İkra. Hastanede, iskelede, duygulu mesajlarında, beraber gittikleri her yerde. Kimi zaman bir bakışıyla yapmıştı bunu, kimi zaman sessiz fısıltılarla. Ancak yine de tıpkı Umut gibi yüreğine binen vicdan ağırlığından o fısıldayışlar bir türlü sevinç çığlıklarına dönmemişti. Gözleri doldu tekrar tekrar.
"Yaman?" diye kederle inledi bir anda. "Ona ne olacak?"
Bu kez bakışlarını kaçıran Umut oldu. İkisi de henüz bu soruya bir yanıt bulamamış, bulduklarında ise kendilerini kandırmaktan öteye gidememişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskele Prensi | Texting✔
Short StoryTekerlekli sandalyesine alışmış olsa da tedavi için her yolu deneyen Umut, ailesinin ona olan tüm kötü davranışlarını hak ettiğini düşünmektedir. Her gün aynı saatte iskeleye gider, günbatımını izler ve kısa bir süreliğine de olsa her şeyi unutmayı...