UÇSUZ BUCAKSIZ 27.BÖLÜM:
"Ölü Bir Adam" 🌹3. GÖZ
Cebinde çalan telefonunun sesi beyninin kıvrımlarında geziniyordu sanki. Cebinde değil de, kafasında çalıyordu o gıcık melodi! Cep telefonunu çıkardı ve tüm gücüyle yolun ortasına fırlattı, pedalları daha hızlı çeviriyor, bisiklet tümseklerde öne doğru fırlarken, bedeninin eziciliği sayesinde hakimiyetini sağlıyordu.
Villanın önüne gelir gelmez bisikletinden indi ve kıymet verdiği bisikletini bile bir kenara fırlatarak demir kapıya koşturdu. Göğsü aldığı nefeslerle o kadar şiddetli inip kalkıyordu ki, sanki cüssesi her solukta iki kat hale bürünüyordu. Bir canavar gibi soluyordu.
-EVAA!" Diye kükredi bahçeye adımını atar atmaz. Kahretsin, bahçe kolilerle doluydu ve dış kapı açıktı. Birkaç saniye içinde Alp, dışarı çıktı ve perişan haldeki Rüzgar'a baktı.
-Rüzgar." Onun yanından hızlı adımlarla geçmek istedi genç adam ama Alp, kolundan tutarak içeri gitmesine engel olmuştu. "O, gitti. Arda, babam ve o, Londra'ya gittiler çoktan."
Ediz, Tuna. Onların gidişini daha kaldıramazken, sadece az bir zaman geçmişken Eva'nın gidişi.
Kendini boşlukta hissediyordu.
Hava çivi gibi soğuktu ve elleri mosmor kesilmişti, ama ilk defa hissiz olduğunu her anlamda hissetti. Üzülemiyor, sinirlenemiyor, ağlayamıyordu o saniyede. Ne tepki vereceğini bilmiyordu.
-NASIL?!" Diye kükredi Alp'in yüzüne karşı, kendisi cayır cayır yanıyordu ama karşısındaki kumral genç adam son derece duygusuz ve düz bir ifadeyle bakıyordu yüzüne.
Ah Eva, diye yakardı içinden göğsü sıkışıyordu düşünürken bile, neden yaptın bunu?
-NASIL İZİN VERİRSİN? BÖYLE GİTMESİNE NASIL GÖZ YUMARSIN LAN!" İlk defa olayları anlamak için çaba sarfetmek istemiyordu. İlk defa anlayışlı olan taraf olmak istemiyordu.
Eva'yı istiyordu. Tüm kırıkları, yaraları, kusurları, her şeyiyle. Onu yanında istiyordu.
Uzansa tutabileceği kadar yakında. Aynı gezegenin başka bir ülkesinde değil.
Tek kelime: Yorgundu.
Kardeşini, en yakın arkadaşını uzaklara göndermişti yeni. Bu darbenin biraz daha geç gelmesi gerekmez miydi? Herkes teker teker değil, aniden gitmişti sanki.
Sürekli onu sinir etmeye çalışan, değişik yumurta ve saç kurutma makinesi şakaları yapan illallah ettiren bir Tuna yoktu, hayata karşı dimdik duran birlikte sahilde saatlerce konuştuğu, İstanbul'un hiç bilmediği yüzlerini beraber gezdiği, can arkadaşı Ediz yoktu. Ve şimdi... Bir çift yeşilleriyle ona can olan, odasına girip saç kurutma makinesi istediği, utandığı zaman daha dünmüş gibi gelen, ona sığınan kız... Yoktu. Başını kaldırıp bakmıştı, yapayalnız gibiydi.
-Neler yaşadığını biliyorum." Dedi Alp, son derece buz gibi bir ses tonuyla. Onun kolunu tutmayı bırakmış, kollarını göğsünde kavuşturarak tek kaşını kaldırmıştı. Rüzgar'ın aşkını anlaması mümkün değildi çünkü her zaman sakinliğini koruyan bu adama bakıyordu ve bir kez daha görüyordu ki aşk, zayıflık doğuran aptallıktı. "Eva, bana anlattı."
Kimseye anlatmamıştı, Petek'e bile söylememişti olanları ama Alp'e anlatmıştı demek... Şaşkındı ama ona inanıyordu Rüzgar, karşısındaki kişi ona yalan söyleyecek biri değildi çünkü.
![](https://img.wattpad.com/cover/128565650-288-k774216.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçsuz Bucaksız (THB-2)
Teen FictionBabasının ve annesinin yaşadığı aşkı sadece o döneme ait kılınmış, gerçeğe dönen bir masal gibi gören Rüzgar, aynı hislerin kendisinde vuku bulduğunu anladığı zaman 17 yaşındadır. Farklılıkları hep seven, tüm genç kızlarda gizemiyle merak ve yakışık...