William Shakespeare:
"Korkaklar, ölmeden önce defalarca kez ölür; cesur insan ölümü bir kere tadar..."3.BÖLÜM: "Alışan İlk Bakışlar"
***
Sahne 1: "Savaş Devran"
Çalan zilin sesi koridoru doldururken, saniyeler içinde öğrenciler çıkış kapısına doluştu. Yavaşça, acele etmeden çantasını toparladı Eva. Tek başına oturduğu en arka sırasından ayağa kalktı. Koşmaya hevesli olduğu bir evi yoktu, bu yüzdendi bu kadar telaşsız oluşu. Yanında birinin varlığını hissetti.
Ferit'in.
Parfüm kokusunu arasındaki mesafeye rağmen duyumsuyordu. Çekici olmaya çalışan bir koku burun deliklerinden sızarken rahatsız olduğunu belli etmemeye çalıştı. Ya burnu güzel kokulara alışkın olmadığından sevmemişti, ya da bu parfüm çok ağırdı.
-Selam Eva...Başın sağ olsun. Anneni kaybetmişsin...Nasılsın?" Yeni öğrenmişti demek ki. Belki de Halil'in korkusundan gelememişti. Bilmiyordu. Gülümsemeye çabaladı, ama sadece çabalamakla sınırlı kaldı.
-Teşekkürler, dostlar sağ olsun. İyiyim." Diye yalan söyledi. Kötü olduğunu ne diye söyleyecekti ki zaten? "Bir şey mi oldu?" Gelme nedenini hatırlamış gibi kendine geldi Ferit.
-Evet...Bu hafta sonu doğum günümü kutluyorum. Seni de çağırmak istedim. Kalabalık olmayacak. Sadece bizim sınıftakiler, bir de Rüzgar, Ediz falan..." Eva'nın kalbi duyduğu isimle anlamsızca hızlandı. Bugünkü adamın yeğeni olan Rüzgar mıydı acaba?
-Teşekkür ederim ama ben gelemem. Zaten çok yoğun ve yorgunum. Nice yaşlara, umarım çok eğlenirsin. Görüşürüz." Ferit'in bir şey söylenmesine fırsat vermeden çıktı sınıftan. Zaten koridor bomboştu.
Hızlı adımlarla çıktı okul binasından, bahçede yürüdü yavaş yavaş. Gidebilirdi, ama içinden gelmiyordu. Annesi olmayınca sanki oradan oraya sürükleniyor gibiydi. Her an üvey babası bir köşeden çıkıp onu dövecekmiş, zorla evlendirecekmiş gibi kötü hissediyordu. Böyle yaşayamazdı daha fazla.
Bir şeyler yapmalıydı. Hayatını elleri arasında tutmak için, değerli bir şeyler...
Yürürken aklına gelen şeyle elini cebine soktu. Mendil hala oradaydı. Yüzünde eğreti bir tebessüm belirdi. Nasıl yakışmıştı bembeyaz tenine ve sapsarı saçlarına o gülümseme.
Okuldan evine doğru giden yolu yürürken otobüs kullanmadı. Sonunda mahalleye girdiğinde gördüğü Nurten teyze ona seslendi.
-Gıııız! Çiçeeek! N'abıyon gıı?" Balkonlarının önüne gitti genç kız. İki katlı olan eski bir evin balkonu da çok şirindi.
-Hiç Nurten abla, okuldan geliyorum. Sen napıyorsun?" Kadın balkonun demir kapısını hemen açıp, kızı kolundan tuttu.
-Dolma sarıveedim gıı, gel hadin gel! Yiyiver de barmaklaanı, öylen git!" Eva itiraz etmek için ağzını açmıştı ki ikiz kardeşi Gülten de kolundan tutup içeri çekti incecik kızı. Oturttular güzelce balkondaki küçük masa başına.
-O üvey buban olucak sıfatsız vurdu mu gı senee?" Eva, kimsenin karşısında aciz duruma düşmezdi. Annesi zaten hareketleriyle yeterince utandırırdı onu mahalleye, o da hiç ses etmezdi insanlar arasında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçsuz Bucaksız (THB-2)
Novela JuvenilBabasının ve annesinin yaşadığı aşkı sadece o döneme ait kılınmış, gerçeğe dönen bir masal gibi gören Rüzgar, aynı hislerin kendisinde vuku bulduğunu anladığı zaman 17 yaşındadır. Farklılıkları hep seven, tüm genç kızlarda gizemiyle merak ve yakışık...