BÖLÜM: 24 "Vedalar ve Merhabalar"

11K 488 2.5K
                                    

"Bizzat katlanamadığınız eziyete başkasının tahammül etmesini istemeyiniz."
(Syrus)

Selam! N'abersiniz?💋

Bu bölümü kırmızı odada geçen zamanları uzatarak yapmak vardı. Ama olay uzuyarak başka boyuta taşınır ve esas varmamız gereken bölümlerimize daha yavaş ilerleriz diye düşünerek, yapmadım. Rahatsızlık duyanlar ve tek tükte olsa on sekiz yaş altı okuyucularda mevcut. Şimdi, bir bölüm daha aynı tarzda devam edersek, yukarıda bahsettiğim okuyucular, yeniden beklemek durumunda kalırlar ve ben onların yeni bölümlerden mahrum kalmalarını istemiyorum. 'Rahatsızlık duyuyorsanız okumayın, niye okuyorsunuz? okuyorsanız neden şikayet ediyorsunuz?' Tarzında bir üslûpta zaten kati surette konuşmak haddime değil. Bu yüzden onlarada haksızlık olmasını istemediğimden bu bölümde|+18|sahne bulunmuyor. |ama bu ilerde olmayacağı anlamına gelmiyor| Bilginize.

OKUNMA 3K, VOTE 300, YORUM 2K "yb yb" yazarak yorumu doldurmaya çalışmayın. Çünkü siz yazdıkça ben maalesefki siliyor olacağım. : / Zaten 11 bin kelimeyi geçen uzun bir bölüm oldu. Yani bool yorumlu ve özellikle lütfen VOTE'li olsun. Hiçbir şey için olmasa yalnızca onca emek için bir yıldızı hor görmeyiniz. ^^

Medya|Fleurie - Hurricane|

KEYİFLİ OKUMALAR...

Boğazımda bir yumru... ezilen kalbimin üzerinde tonlarca ağırlık... ruhumda ısdırap ve gözlerimin önünde bir ölü vardı.

Gözyaşların birden çok anlamı olurdu. Lâkin en çok acıdan sonra bedeni terk ederdi. Benim gözyaşlarımsa, artık acıdan dökülmüyordu. Canımın fiziksel olarak yandığı inkâr edilemeyecek kadar doğruydu ama bu artık bir sorun değildi. Fakat ruhum ölüm döşeğinde son nefesini vermek üzere olan bir hasta gibi acı içinde azap görüyordu. Ruhumda ve bedenimdeki ızdıraplar çoktu, ama gözyaşlarım nedense artık yoktu. Onları çok mu kullandığımdan, artık hissetmediğimden mi? Belkide Onlarda beni terk etmiş, yalnızlığımla başbaşa bırakmışlardı. Bu kaçıncı terk edilişimdi? Sayamamıştım. Fakat her seferinde yaşattığı acı nedense hep aynıydı.

Gözlerim donukluğunu yenerken, bakışlarım baş ucumdaki yatağa kaydı. Kollarımı gövdeme çektiğim bacaklarıma daha çok sardım. Rahat bir yatakta, temiz çarşafların üzerinde en son ne zaman uyumuştum? Ne anlamı var? Artık uzanıp ağladığımda yanıma çöküp göz yaşlarımı silen bir dostum, bir kardeşim olmayacaktı. Bana umut fısıldayan sözcükler dudaklarından dökülmeyecek, kelimeler tümceye dönüşmeyecekti.

Biri daha canım olmuş ve ben yeniden canımdan olmuştum. Bir can daha benim yüzümden dünyaya veda ettikten sonra zaten başımı o yastığa nasıl koyarda uyurdu bu âciz bedenim?

Sahi, uyku ne zamandır varıp, örtmüyordu göz kapaklarımı? Tatlı tatlı, usul usul sokulmuyordu bendime. Gelmesini beni sarmasını istediğimden değil, çünkü yanıma vardığı anlar bedenimi artık acı acı örtüyor, kısa zamanda kâbuslara bürünüp, ümüğümü sıkıyordu.

Gördüğüm kâbuslarda ise, her zaman aynı şey peyda oluyordu... bir adet kanlı bıçak ve irisleri büyümüş bir çift ela göz... ardından oluk oluk akan al rengi kan... yere yığılan gelinlikli bir beden... O gelinlik, bana kefen olacak sanırken, hayatımda varlığını sürdüren en mazlum insanı sarıp, sarmalamış ve onu hem benden, hem sevdiklerinden alıp götürmüşti. Hani, "(...) kimse ölmeyecek ve bu hikâyenin sonu mutlu sonla bitecek."ti Gizem? Niye mutlu son olmadı?... Neden yitip, gittin benden? Niçin aptal ben için kendini feda ettin?

ZÂLİM: Kötü Adam Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin