BÖLÜM: 20 "İnkisâr-ı Hâyal"

6.7K 309 122
                                    

"Tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehtidtir."
(Montesquieu)

*İnkisâr-ı Hâyal: Hayal kırıklığı*

Medya |Birileri - Zamanın Dışında, Boşluğun içinde| 🎶

Medya |Birileri - Zamanın Dışında, Boşluğun içinde| 🎶

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

KEYİFLİ OKUMALAR...

Esasen kaburga kemiklerine zırhlı muhafızlar olarak görmek çok daha mâkuldü... Çünkü bizi hayatta tutan hayatî organlarımızı korumak gibi mühim bir göreve tabiilerdi.

Fakat bazı anlar bunun dışında varolmalarına bir başka şükrediyordum. Mesela duygularımıza tepki olarak kanı yaptığı basınçlarla vücudumuzda dolaştıran kalbin, tüm duygularımızı gambazlama gibi bir huyu vardı.

Onun ani atışları yüzünden, ne heyecanımızı, ne de korkumuzu saklayamıyorduk bu bir gerçek... Fakat onu gizleyen kaburgalarımıza rağmen atışlarıyla kemiklerimizi yalpalayışı, onun durdurulamaz bir etten makina oluşu bir başka gerçeğiydi. Elbette, durdurulmaz olması, onun durmayacağı anlamına gelmezdi. Lâkin onun durdurulması demek, bir canın ölmü demekti.

Velhâsıl, kalbin sevmek aşık olmak dışında bunlar gerçek görevleriydi. Fakat bu kalp denilen gambaz, bana kısa zamanda daima bu gerçek göreviyle eziyet etmişti. Tıpkı şuanda olduğu gibi...

"Neden gittin?"

Bu soruyu soran kişiye, mahçupça bakıyordum. Büyüklerin dediği gibi 'kürkçü dükkanına' geri dönmüştüm. Ama gitmek durumundaydım. Deniz, benim en yakın dostumdu ve onun başının belada olması, heleki benim yüzümden Yaman gibi bir iblisle belaya girecek olması, benim için hayali bile onay veremeyeceğim bir mevzuya tabiiydi.

"Bir arkadaşımın yanına gitmem gerekti."

"Peki, lütfen beni yanlış anlama ama neden geri geldin? Arkadaşın başına gelenleri bilmiyor mu?"

"Maalesef. Söylemeye fırsatım olmadı. Ve buraya geri gelmemin nedeni, kocamın beni sizin yanınızda bulmasının biraz uzak bir ihtimal olması. Tabii... siz de, beni kabul ederseniz." dedim karşısında el pençe mahrurdum. Haber vermeden gitmem biraz kabacaydı. Sonuçta onlar bana sahip çıkmış, yedirmiş, içirmiş, giydirmiş insanlardı.

"Kabul etmek ne demek Sareciğim? Aksine, biz yokken başına bir şey geldi diye çok telaşlandık. Az önce Emrah'la konuştum o da, çok teleşlı ve üzgündü. Seni bulamasaydık, birlikte polise gidecektik." diyen Gülsüm'ün, yüzünde kırılgan ve söylediği gibi endişeli bir hâl vardı.

"Polis demişken, her şey için geç olmadan polise gitmem gerekiyor Gülsüm. Bana yardımcı olabilir misiniz?"

"Tabii oluruz. Ben o zaman hemen Emrah'ı arıyorum. O, bu konularda biraz daha bilgili. Hem emniyette tanıdığı falanda vardır. Dosyamızı ertelemeden işleme koyarlar." dedi Gülsüm, kapının eşiğinde birbirimizle ayak üstü yapacaklarımızı konuşurken.

ZÂLİM: Kötü Adam Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin