Bölüm şarkımız : Volkan Konak- Mimoza çiçeğim***
Bembeyaz gelinlikler içerisinde süzüldü salonun içine yanında yüzü hiç gülmeyen adamla. Kemençe sesi ortalığı inletirken davetliler masalarından ayağa kalkmış onları alkışlıyordu. Diyar kalabalığa kapılıp ayağı tökezleyince Alparslan onun kolunu daha sıkı tuttu. Salonun ortasına geldiklerinde Diyar olduğu yerde kalırken kemençe sesi susmuş nefesler tutulmuştu. Diyar'ın başına örttükleri kırmızı duvağı kaldırdı Alparslan. Genç kızın ağlamaktan kızarmış yüzü açığa çıkarken genç adam bugün ilk defa güldü. Öylesine güzeldi ki insanın elinde kaybolup gidecek peri kızı gibiydi. Kanatlarına Alparslan'ın umutlarını takıp uçup kaçacak bir peri kızıydı. Annesinin arkadan boğazını temizlemesiyle kendisine ancak gelebilmişti Alparslan bakmaya başladığı gözlerden ancak öyle kopabilmişti. Bedeninde kol gezen bu hisler ona yabancıydı. Tanımıyor ismini bilmiyordu bu yabancı diyarın... Cebinde taşıdığı takı kutusunu çıkartıp içinden özel olarak tasarlanmış zümrüt kolyeyi çıkardı. Annesine özellikle tembih etmişti Diyar'ın boynuna bişey takmaması için. Kuyumcular'ın dükkana iş için gittiğinde görmüştü bu kolyeyi sahibine yaraşır bir kolyeydi görür görmez Diyar'ın gelinliğinin üstünde nasıl duracağını merak etmişti. Şimdi görüyordu işte... kutuda durduğundan da güzeldi sahibi gibi... eşsiz...
Hoparlörden hafif hafif çalmaya başlayan müzikle beraber Diyar'ın beline yerleştirdi elini , etraflarındaki insanlardan alkış sesleri yükselmişti bir kez daha. Volkan Konak'ın sesi müziğe dahil olduğunda Alparslan kafasını Diyar'ınkisinin yanına yasladı. Kimi göz imrenerek kimi göz hasetle bakıyordu onlara. Kimisi iyi dileklerde bulunurken kimisi kusur buluyordu gizli gizli. İkinci nakarattan sonra Alparslan'ın sesi kulağına çalındığında Diyar biraz ayrılmak ve bu anın gerçekliğini görmek ister gibi geri çekilmeye kalktı. Alparslan onun kulağına şarkının içinde geçen Nazım Hikmet şiirini okuyordu. Onca gürültünün arasında kulağına ince ince fısıldıyordu Nazım Hikmet'in sözlerini. Alparslan onu belinden daha çok kendine çekip bedenine hapsetti. Diyar yüzüne baksın istemiyordu bakarsa devam edemezdi..."Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz, aksi, lanet
Bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi
Azgın bir hayvan döver gibi
O gün çalışıyorum
Sonra birde bakıyorsun ki
Ağzımda sönük bir sigara gibi tembel bir türkü
Sabahtan akşama kadar sırt üstü yatıyorum ertesi gün
Ve beni çileden çıkarıyor büsbütün
Kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet
Çekilmez bir adam oldum yine
Uykusuz, aksi, lanet
Yine her seferki gibi haksızım
Sebep yok olması da imkansız
Bu yaptığım iş ayıp rezalet
Fakat elimde değil
Seni kıskanıyorum.Beni affet..."
Müzik sustuğunda Alparslan ondan bir adım geriye çıkmıştı. Genç kız şaşkınlıktan açılmış ağzını kapatamazken Alparslan ;
"Sevmişimdir Nazım Hikmet'in şiirlerini. Duyunca dayanamadım kusura bakma."dedi.
Diyar Alparslan'ın ağzından çıkan o sözlerin ona ait olamayacağını adı gibi biliyordu. Alparslan onu kıskanmaz dahası o başkalarına hele de kendine beni affet diyebilecek bir erdeme sahip değildi. Alınacak ve şaşıracak değildi normal olanı buydu asıl tersi olsa garibine giderdi asıl o zaman kusura bakardı. O sessiz kalırken nikah memuru resmî nikah için salona giriş yapmıştı. Dönülmez bir yola giriyordu artık Allah'ın katındada devletin kapısındada bu adamın karısı olacaktı .
Diyar onu yönlendirmelerine daha fazla izin vermeden yapması gerek işi bildiği için nikah için ayrılan masanın başına vardı. Onu arkasından takip eden müstakbel kocasının bedeninin sıcaklığını sırtında hissediyordu. Alparslan'ın çıplak sırtını görüp sinirle ağzından attığı küfürü hiç üstüne alınmadı, umursamadı. Masaya oturdu. Tıpkı hoca efendiye verdiği gibi cevaplarını vermişti memura. Gözü hep nikah masasının yanında cıvıldayan Berrin'deydi. Ne yapıyorsa onun için yapıyordu zerre kadar da pişman değildi. Yıllar önce o karlı gecede bir evlat sahibi olmuştu, bir umut ışığı bulmuştu, kendine sığınacak bir dal savaşacak bir amaç edinmişti. İster deli desinler ister hasta umurunda değildi o kızından asla vazgeçmezdi.
Bordo yüzlü nikah defteri eline tutuşturulduğunda kemençe sesi bu sefer hiç susmamak için çalmaya başlamıştı. Kemençe sesiyle insanlar tek tek horona girerken Diyar masanın kenarından kendisine masum masum bakan kızına gelinliğinin kabarık kucağını gösterdi. Önce seslenmek istede kemençe sesinden Berrin'in duymayacağım düşündü. Kızının yüzü anında aydınlanırken Merve'nin maşaladığı kısa salçalarını savura savura annesinin kabarık kucağına oturdu. Minicik ellerini annesinin kulağına koyup ona bir sır verir gibi fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğimdeki Kan İzi ❄️ #wattys2020
AçãoBazı kadınlar vardır bu hayatta bir gece de yirmi yaş birden büyüyen kadınlar gücünü kadın olmasından iki ayağından mangal gibi yüreğinden alan kadınlar ve siz o kadınlara ne vaadederseniz edin onları karakteriniz dışında hiçbir şeyle etkileyemez v...