0.01

2.7K 156 135
                                    

"Çok uzaksın." Diye fısıldadı derinden bir ses.

"Ah; gümüş saçlım, çok uzaksın bana, gücün yetmez ki buralara koşmaya."

Başımı yasladığım arabanın klima nedeniyle hafifçe nemli olan penceresi saçlarımda ıslaklık bırakırken derin bir nefes almıştım.

Hayatın soluklarıma doladığı acılar ve şu ana dek geçeceğini umduğum tüm her şeyin yerine yenisi eklenen umutsuzlukla çıktığım bir yolculuğun daha başında olsam da, aslında buna uzun süredir hazırlandığımın farkındaydım.

Kül rengi saçlarım alnımı örtüyordu, gecenin zifiri karanlığında; önümüzü aydınlatan arabanın farlarını izliyordum.

İçi pas birikmiş külçe külçe ağırlık zihnimde tarifsiz bir egemenlik sürdürüyordu.

"Yemek yiyelim."

Namjoon'un kalın sesi beni içinden bulunduğum soyutluktan tümüyle çıkartmaya yetmişti.

Derinden sızlayan şakaklarım, dişlerimi fazlaca sıktığımdan olsa gerek, beni daha da agresif bir insan haline getiriyordu.

Oldukça lüks olan jeepi usta bir manevrayla park ederken gözleri hafifçe bana dokunmuştu.

Başımı sallayarak arabadan inerken beni beklemeden içeri adımlayan onu, gözlerimi ayırmadan takip ediyordum.

Ona yetişmek için bir çaba göstermemiştim, bilakis o yavaşlayarak beni beklemiş, ardından da sabırsız bir nefes bırakarak tahminimce resepsiyondan yer olup olmadığını öğrenmeye gitmişti.

Sessiz ve boşvermiş bakışlarla onun sırtını izlerken önündeki garsonun gözleri bana takılmıştı.

Delici bakışlarım, yüz hatlarında adeta keskin nişancının lazer ışınları gibi dolanıyorken bu sefer sabırsız davranan bendim.

"Böyle yerlerde mutlaka boş masa bulunur Çaylak." Diye mırıldandım.

Önümdeki kaseden aldığım birkaç nane şekeri dilimde acı bir tat bırakırken, hep yapmayı sevdiğim gibi dişlerim arasında eziyordum.

"Evet efendim, var." Dedi garson.

Ona gözlerimi devirerek sözlerimim hedefinin o olmadığını göstermeyi seçmiştim.

"Bana Çaylak dememen gerektiği hakkında seni uyarmıştım." Diye çıkışmıştı.

Tam da düşündüğüm gibi yarısı boş olan mekanın pencere kenarına yakın bir masaya yerleşirken boş bir ifadeyle onu süzmüştüm.

"Evet." Dedim oturduğum sandalyede geriye yaslanarak. "Umrumda olmayacağını biliyordun elbette."

Başını ümitsizce iki yana salladı.

"Her neyse."

Kayıtsız bakışlar eşliğinde az önceki garsona siparişleri verirken ne bana fikrimi sormuş olması ne de benim menüyü incelemeye tenezzül etmemiş olmam ikimiz açısından sorundu.

Kafamın içinde her ne varsa, asla susmuyordu. Karanlık bir odaya hapsedilmiş gibiydim, aylardır yapmam gereken hiçbir işi doğru düzgün yapamıyordum.

"Konuşacak mısın artık?" Diye mırıldandım Namjoon'a doğru.

Dakikalardır ağzını bir açıyor bir kapatıyor, tereddüt taşan gözlerini ayırmadan beni izliyordu.

Sözlerimden sonra boğazını temizleyerek elindeki mendili masaya bırakmıştı.

"Görevin temelleri çoktan atıldı."

Vante:Nemesis -taegi-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin