4. Bölüm ~ İyi okumalar.
Kabullendim ben artık tüm olup biteni. Demek ki yaşanması gerekiyormuş diyip kendi hayatımı gözlerim dolu dolu izledim. Canım yanmadı mı, ziyadesiyle. Her geçen gün sevdiklerim, güvendiklerim körükledi o ateşi. Ben inledikçe onlar bir odun daha attı. Ben ağladıkça onlar güldü, ben artık ne yapsam suç oldu.
Bu hayatta neden her şey kötüye gidiyor? Biri de desin ki sen şunu yaptın ondan bu mutlu olamayışın.
'İyi' olmak nedir, bilmiyordum ben. Ama 'kötü' olmak nedir diye sorsanız hiç susmam, üstelik konuşmaya bile takatim yokken.Belki olması gerekiyordu tüm bunların, ve oldu işte. Kendi hayatımı başkası için yaşayarak en büyük kötülüğü ben kendime yaptım. Benim yaşımdaki kızlar gününü gün ederken ben ay sonunu nasıl getireceğimi düşünerek yaşadım hep.
Aralanan gözlerimle yabancı olduğum eve baktım. İki tane karşılıklı siyah kadife koltuk karşı duvarda ise bomboş raflar vardı. Ne güzel bir kitaplık olurdu burası.
Tamamen ayıldığımda hızla yerimden doğrulup odadan çıktım. Beni dış kapı karşılarken hızla ona yöneldim."Kaçak var abi!" duyduğum sesle arkamı döndüm. Uzun boylu sarışın biriydi bu.
Yerimde huzursuzca kıpırdanırken ona bakabildiğim kadar sinirle bakmaya çalıştım. Tekrar kapıya yöneleceğim sıra onun odadan çıkmasıyla kaskatı kesilmiştim. O getirmişti beni buraya."Odaya geç Burak" konuştuğunda sarışın çocuk sırıtarak odaya tekrar girdi. Öylece şiş olan gözlerine bakıyordum. Belli ki o da uykusuzdu. Beni buraya getirdiği için teşekkür etmem gerekir miydi? Ya da kızıp bağırmam mı lazımdı? Sadece adını biliyordum ben onun, hayatını değil.
"Bayıldın, bende evini bilmediğim için buraya getirdim" diye konuştuğunda gözlerimi gözlerinden çektim. Hiç bir zaman sevmemiştim zaten göz teması kurmayı. Hep suçlu hissettirmiş, utandırmıştı beni.
"Şimdi gitmek istiyorum" dediğimde yandan gülümser gibi oldu. Ne dememi bekliyordu ki zaten?
Yanımdan ilerlerken ne yaptığını izliyordum sadece. Kapıyı açıp elini uzattığında konuştu."Buyur, yol orada ama bu saatler pek tekin değildir buralar" diyip bir büyük adım attı bana doğru. Aramızda çok az bir mesafe kalırken devam etti. "Serserilerden korkuyordun değil mi?" sorusu meraktan uzak ima yapar gibiydi. Ne kadar şu adamdan çekinsem de doğru söylüyordu. Burada kalmaktan başka çarem yoktu. Ablama gitsem kalkıp kapıyı açmak bir kenara beni hiç arayıp sormamıştı bile. Yüzsüzlük edemezdim.
Çıktığım odaya tekrar girerken koltuğun üstüne oturdum. Kafamı kaldırıp ne yaptığına bakmak istemiyordum veya göz göze gelmekten çekiniyordum, bilmiyorum. Benim tersime gidip bir odaya girdiğinde ofladım.
Bu yaşadıklarım neydi? Neyle sınanıyordum bir fikrim yoktu ama bunalmıştım. Ablamdan da yeni arkadaşı olan Faruk'dan da ve anlamsız bir şekilde beni her defasında gerilmemi sağlayan Ateş'den de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİLHUN
Teen FictionKadının elleri küçük ve kırılgandı. Tıpkı kalbi gibi. Onu herkesten koruyacak birine ihtiyaç duyuyordu. Güvenebileceği, sevebileceği, babası gibi onu asla terk etmeyecek birine. Adam ise güçlü, çok güçlüydü. Kadını koruyacak kadar hemde. Ama bir o k...