3. Bölüm

2.1K 884 109
                                    

3. Bölüm ~ İyi okumalar.

Ay gökyünde bu kadar yalnızken nasıl böylesine heybetliydi? Belki yalnızlıktan o da bunalmış, yıldızları kendine sırdaş edinmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ay gökyünde bu kadar yalnızken nasıl böylesine heybetliydi? Belki yalnızlıktan o da bunalmış, yıldızları kendine sırdaş edinmişti. Onun bile sığınacağı milyonlarca yıldız varken benim bu kadar yalnız olmam nasıl anlatılır, bilmiyordum.

Soğuk iliklerime kadar işlerken gözyaşlarımdan dolayı ıslanan yüzüm buz kesilmişti. Bunu umursamadan elimin altındaki topraktan bir avuç alıp kokladım. Anne kokusuydu bu.
Toprağı özenle tekrar serpiştirdigimde adının yazılı olduğu taşı sevdim. O kadar şey yaşanmıştı ki, özür dilemem yeri olurdu.

"Özür dilerim annem" dedim gözyaşlarıma engel olmayıp. Taşını bile büyük bir zorlukla yaptırmıştım bu mezarlığın ama hiç şikayetçi olmamıştım.
"Yine Eylem yok ama merak etme, gelecek o" diyip iç çektiğimde kafamı taşına yasladım. Gelmeyeceğini bilmek benim dahi canımı yakıyorken annemin rahat uyumasını istiyordum.

Eve geldikten sonra ben soluğu burada alırken Eylem yatıp uyumuştu. Bu toprak dile gelse o kadar çok şey anlatırdı ki ben acılarımı, çaresizliklerimi dinlerken daha fazla direnemezdim, düşerdim.
Ben iyi bir insan olmak için nasıl tüm ruhumla uğraştığımı ama tüm dünyanın yükünü, suçlarını ve yanlışlarını sırtlanmışçasına her sabah kendimi yataktan çekip çıkardığımı da anlatamıyorum.
Dalıp giden gözlerimin içindeki boşluğu, yaşayamadığım çocukluğu göremediğim, yaşayamadığım aile yaşantısını anlatamıyorum.

Annem göğüs kanserinden ölmüştü. Bunu bir de onun tertemiz kalbine sormak lazım tabii. Hayat arkadaşı bir gün eve ayık gelseydi belki tesellisi olur direnmek için kendini güçlendirirdi, ama bırakın ayık gelmeyi günden güne daha berbat bir hal almıştı. Eylem'e hiç vurmaz beni hep itiştirip kakıştırırdı. Yine de ablamı hiç kıskanmazdım çünkü babamın iyi bir hareketine, duygusuna hasrettim ben. Sarılması ve başımı okşaması benim için ancak bir rüya olabilirdi.

Başımı yaşladığım soğuk taştan çekerken kurumuş olan dudaklarımı uzun uzun bastırdım o beyaz mermere. Başkasına göre o sadece taştı ama ben biliyordum annem hissediyordu.
"Ben gidiyorum anne, yine geleceğim tamam mı?" diyip gülümsedim. Cevap alamayacağımı bile bile sorular soruyordum ama, yine de seviyordum böyle konuşmayı.

Ayağı kalkıp üstümdeki kumları sirkelerken etrafıma bakındım. Kaç yürek paramparça oldu kim bilir burada kaç kişi sevdiğiyle birlikte kendini de gömdü o toprağa..
Kaç milyon tane göz yaşı gördü bu torak ana. Ne kadar bağırış çağırış vardı burada? İnsanın canından öte sevdiklerini geri getirmeye yeter miydi?
Mezarlıktan çıktığımda havayı ciğerlerime kadar soludum. Önceden mezarlığın önünden dahi geçmeye korkan ben şimdi burayı mesken tutmuş, ikinci yuvam bellemiştim. İlk yuvam o ev miydi gerçekten, buna inanıyor muydum? Yuva, mutluluğun , huzurun olduğu kavga gürültü olmadığı yerdi değil mi?
Ha! hatırladım işte, zor olmuştu böyle bir ortamı düşlemek ama başarmıştım.

DİLHUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin