Bölüm -10-

6.9K 398 70
                                    

Herkese selam!
Geçmiş olsun dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Ufak bir maruzatım olacak.
Bu defa duyuruyu okumadan geçmeyin çünkü duyuruyu okumayıp da 'yeni bölüm nerde, ne zaman gelecek, hadi yazar bir ay oldu' gibi yorumlara cevap vermeyeceğim.
Bu ayın sonunda hâkimlik sınavına giriyorum. O yüzden vakit buldukça bölüm yazıp yayınlayacağım.
Ben de düzen bozulsun istemiyorum ancak sınava bu kadar az kalmışken kafamı toparlayıp yazamıyorum maalesef.
Şimdiden affınıza sığınıyorum. Küfür gibi sadece duyuru yayınlamak istemediğim için size uzuuun bir bölüm getirdim.

Keyifli okumalar dilerim :)

•••

Yusuf, yatağın önüne oturmuş oyuncaklarıyla oynuyordu. Günlerdir annesini ve babasını göremediği için onların yanından ayrılmak istemiyordu.

Onu, Azra'nın yanına bıraktıklarında annesiyle babasının bir süre gelmeyeceğini söylemişlerdi. Ancak nedenini kimse açıklayamamıştı.

Her küçük çocukta olduğu gibi Yusuf da bilinçaltına terk edilme korkusunu yerleştirdiği için onların yanından ayrılmıyordu. Sanki odasına gidip uyursa yine halası gelip onu alacak ve bir süre ailesini göremeyecekmiş gibi hissediyordu.

Tam da bu yüzden yatağının, yatak odasına taşınmasını istemişti. Ne Sema'nın ne de Tayfun'un gitmesine müsaade etmiyordu. Aslında ilk önce hep birlikte uyumayı istemişti. Ancak Sema, uygun bir dille babasının hasta olduğunu ve bir süre yalnız yatması gerektiğini anlatmıştı.

Bu yüzden Yusuf'la ikisi yerdeki yatakta uyuyordu. Küçük çocuk oyuncaklarıyla oynamayı kısa bir süre için bırakıp annesiyle babasını izlemeye koyuldu.

Tayfun, karnındaki yaradan dolayı kollarını fazla hareket ettiremediğinden yemeğini yemesine Sema yardım ediyordu. Aslında başta buna çok da mantık oturtamamıştı. Kollarını kullanabilmesi karnıyla çok da ilgili olmamalıydı. Ancak yaralandıktan sonra nefes almak, öksürmek hatta ileri uzanmak için bile farkında olmadan karın kaslarını kullandığını fark etti.

Tabii bunda karnındaki yaranın da büyük etkisi vardı. Saldırıya uğradıkları gece onu vuran kurşun bir keskin nişancı tüfeğine aitti. Yapılan incelemelerde duvara saplanan boş kovanın çapının ve uzunluğunun normal bir tüfekten farklı olduğu fark edilmişti.

Eğer karnına değil de göğsüne nişan alınmış olsaydı –ki bu durum keskin nişancının çok da işini bilmediğini gösteriyordu- yaşama ihtimali nereyse yoktu.

Karnına açılan yeteri kadar büyüklükteki deliği düşünmemeye çalışarak yemeğini yemeye devam etti. Her ne olmuş olursa olsun yaşadıkları son bir hafta Sema ve Tayfun'un tekrar yakınlaşmasına neden olmuştu.

İkisi de bunun fazlasıyla farkındaydı. Genç kadın, elindeki ekmekten bir parça koparıp adama uzatırken tabakta kalan son birkaç lokmayı kaşığa doldurup yemesi için uzattı.

Ortama büyük bir sessizlik hâkimdi. Yusuf, onları izlemeye son verip ayağa kalktıktan sonra yatağa doğru yürüdü.

"Annecik?"

Sema, boş tabakları üst üste toplarken, "Efendim kuzum?" dedi.

"Babacık kendisi yemek yiyemiyo mu? Neden sen yediriyosun?"

"Anneciğim anlattım ya sana, baban biraz hasta. O yüzden ben de ona yardım ediyorum."

Yusuf, birkaç adım daha atıp yatağa ulaştıktan sonra yavaşça tırmandı ve babasının ayakucuna oturdu. Bir şey sormak istiyormuş gibi bakıyordu ancak annesinin sürekli hareket hâlinde olması ilgisini dağıtıyordu.

Aşktan Kaçış Yok || Berna Aslıhan [Aşkın Sen Hâli -3]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin