13⌛️

16.2K 1.6K 266
                                    

İçim odada bulunduğum zamana kıyasla daha huzursuzdu. Keşke hiç çıkmasaydım da içeride kalsaydım diye defalarca geçirdim içimden. Ama işte bir kere çıkmıştım. Akhe'yi kaybetmemek için hızlı hızlı gidiyor ve onun beni fark etmemesi için azami çaba sarf ediyordum.

Uzunca bir yol yürüdü pek de etrafını kolaçan etmeden. Niye? Gündüzleri tehlikeli olan Antik Mısır sokakları geceleri olabildiğine tekin mi oluyordu? Bir fikrim yoktu ama bunun Akhe'nin görüşmek için gittiği kişi ile de alakası olabilirdi. Belki de aklını başından alacak kadar nefret ettiği biriydi ve ben ölmedim diye kendini gösterecekti. Başka türlü böyle cesurca gitmesinin ne anlamı olabilirdi ki? Hem eğer zamanına döndüyse planladığı bir şeyler olmalıydı. Bir an önce ölmek için çaba harcamazdı kanımca.

Akhe ilerledikçe yollar tanıdık geliyordu. Sanki buraları daha önce geçmiştim. İkindi vakti gittiğimiz çarşıya benzemediğine göre parlayan sütunları görünce saray olduğunu anladım.mı gidiyordu yani? Nasıl yani? Abisine yüzünü göstermemişken neden gidiyordu?

Peşinden giderken arada durup bir köşede onu izliyordum ki takip edildiği hissine kapılmasın diye. Sarayın büyük kapılarına doğru yürümedi de hemen yanıbaşında olan binaya doğru yürümeye başladı. Görüşeceği kişi kimse saray ahalisinden değil de başka biri olmalıydı. Merakla yürümeye devam ettim.

Geldiği binada kapıyı çaldı ve gizlendi. O gizlenince ben de gizlendim. Kimin çıkacağını bilmediği için gizlenmişti muhtemelen. Kapıya çıkan kişi uzun siyah saçlı güzel bir genç kızdı. Bekleyen kişi, ne kadar da...
Ne kadar da duvardaki resme benziyordu. Ona benzetecek kadar yüzünü ezbere biliyordu öyle mi? Gerçi böyle bir güzellik kolay kolay unutulmazdı ki Akhe de unutamamıştı işte.

Kapıdaki kız kimsenin gelmediğini düşünerek geri içeri girecekti ki Akhe hızlı davranıp onun kolundan çekip sarıldı sıkıca. Kız önce kurtulmak için çabalasa da sonrasında sesini tanıdığı için olsa gerek duruldu ve o da hızla sarıldı.

Bu sahneyi görmek nedense bana olabildiğine dramatik gelmişti. Yani çok saçma ama Ne bileyim hüzünlendirmişti işte.

Moralim bozularak önüme döndüğümde odaya gitmem gerektiğini düşündüm. Zaten niye gelmiştim ki? Ne hakla? Hangi maksatla?

Hızlı hızlı yürürken etrafa bakmıyordum bile. Sinir, hüzün ve hayal kırıklığı sarmıştı tüm bedenimi.

Sanki hafiften ortalık aydınlanmaya başlayınca bir tuhaflık olduğunu sezmem gerekiyordu ama sezemedim. Ta ki ona çarpana kadar.

Hemen peşinde olan yardımcıları bana kötü kötü bakarken elinde meşale tutan yardımcısı "Siz ne hakla?" diye gürledi.

Onun böyle gürlemesini yadırgayamazdım. Zira gece gece bu ıssız sokakta kendisine çarptığım kişi Firavun'un ta kendisiydi.

⌛️

Nasıl davranacağımı ne yapacağımı bilmediğim için bir ellerimi kaldırıp yanlış anlaşılmayı düzeltmek istercesine ellerimi açtım, bir de ne diyeceğimi bilmediğim için birkaç saçma şey söyledim. Türkçe konuştuğum için beni anlamamış oldukları kuvvetle muhtemeldi. Yalnız nedense Firavunda bir tebessüm hali hakimdi. Ben ne yaparsam yapayım tebessüm ediyor, gülümsüyordu. Onun bu hali bende daha fazla telaşa sebep olsa da en sonunda durdurdum kendimi ve ne yapacaklarsa razı olmaya karar verdim. Artık kedilere mi yedirtirler, akreplerle mi harmanlarla ne yapacaklarsa yapsınlar, ben de kendi zamanıma döneyim ya, nedir bu arkadaş.

"Phofis, bu yabancı hanım bizimle gece yürüyüşü yapmak istemez mi bir sorar mısınız?"

Ben zaten ne dediğini anladım firavun bey ama inan ki istemem. Kollarını arkanda bağlayıp tebessüm de etsen korkuyorum senden. Mesela neye gülüyorsun? Beni komik mi buluyorsun, yoksa bana yapacağın işkenceler şimdiden seni mutlu mu ediyor?

"Firavunum tercüman yok ortalıkta, yine de gece yarısı dışarıda gezen bu kişiyi yanımızda götürmeye hakkımız var. Gece gezinti yapmanın yasak olduğunu bilmiyor olsa gerek."

Kendi aralarında konuşmalarına tanık olurken bir hayli endişeleniyor ve şekilden şekle giren yüzümle bir an önce sadede gelmelerini bekliyordum. Ne yapacaksınız bana ne? Söyleyin hadi!

"Bence bizi anlamıyormuş gibi durmuyor. Oldukça parlak bakışları var. Sence de öyle değil mi?"

Yanındaki kahya eğilerek Firavun'a saygı belirtti ve "Siz nasıl diyorsanız," diyerek göz ucuyla da bana baktı. Sanki dört ayağının üstüne düştün yine şanslısın der gibiydi. Ben buradaki şansın ne olduğunu göremesem de hızlı bir ölüm olmadığı için memnundum.

Firavun yeniden yürümeye başladığında arkasındaki tüm yardımcılar da yürümeye başladı. Ben de onlara katıldığımda tam olmuştu. Geldiğim yolu gerisin geri yürürken aynı evin önünden geçtiğimizi fark ettim ve göz ucumla baktığımda Akhe ile o kızın yerlerinde olmadığını gördüm. Gitmişlerdi. Nereye gitmişlerdi. İstemsiz bir sinir hali tüm bedenimi sardığında hemen yanı başımda Firavun'un olması ise tuhaf bir korku hissi yayıyordu. Allah'ım neden tüm her yerde umursanmayan ve başı tehlikede olan kişi ben oluyorum? Neden ki?

MUMYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin