🧡Gerçekte bir müze görevlisinin işi fazladan kalan vakitte ölülerle ilgilenmek değildir. Özellikle Mısır'ın kendini beğenen bencil firavunlarının ölüleri ile hiç değil. Onlarla iç içe oldum olası hangi birinin saçına ne bakım yaptırdığını, hangi makyaj malzemelerini kullandıklarını, tırnaklarını ve dişlerini ne ile temizlediklerini tek tek öğrenmiştim. Bilinen en sıradan şeyde bir iskeletin her zaman güldüğüydü. Daha önce ağlayan hiç iskelet görmemiştim. Elbette bu açığa çıkan dillerden kaynaklanıyordu ancak yine de durum bunun bir üst seviyesiydi. Sırıtan bir kafatasından korkacak değildim elbette, fakat konuşuyor olması tüm dengeleri bozuyordu. Bana selam vermiş, üstelik adımı da doğru bilmişti. Bu kadarı benim bile kaldırabileceğim bir olay değildi. Vakit kaybetmeden lahitin kapağını kapatmaya çalıştım ancak kapanmıyordu. Tüm gücümle bastırsam da asla tam olarak kapanmadı. Sonradan fark ettim ki Mumya kemikleşmiş elini kapak arasında koymuş kapanmasına izin vermiyordu. Daha sert bastırmaya çalışsam da işe yaramadı. Normalde bir kemiğin o ağır metal kapak ve uyguladığım güçle kırılması gerekirdi ancak hiçbir şey sıradan değildi. Kapağı yeniden açıp elini içeri koymayı düşündüm. Böylelikle bu, hayatımdaki en yanlış düşünce dönüştü. Kapağı açmamla mumyanın kemik elinin yakama yapışması bir oldu ve bir çığlık daha atmama izin vermeden mumyanın kurumuş kemik eli tarafından lahite çekildim. Eğer lanet buysa ben lanetleniyordum. O gece müzede benden geriye sadece kemik gözlüklerim kalmıştı...
Gregor Samsa bir sabah uyandığında kendini böceğe dönüşmüş olarak buldu. Neden zarif bir at, özgür bir kuş ve uzun yaşamlı bir kaplumbağa değil de böcek? Ezilirse ölür. Aç kalırsa ölür. Suya düşerse ölür. Çoğu ihtimalde hemen ölür. Üstelik popüler kültürün etkisiyle olabildiğine çirkin sayılan böcek olmak tüm her şeyden soyutlanmak ya da benliği ile hayatta kalmak arasında keskin bir çizgi üzerinde yürümek gibidir. Ben mesela, Bay Samsa olsaydım, şehrin en işlek yerine gider ve telaşlı bir çift ayak tarafından ezilmeyi yeğlerdim. Böylelikle çabucak bu çirkin kılıftan kurtulup, laneti çözmüş olurdum.
Kafka'nın kitabını okuyor olsaydım öyle düşünürdüm lakin... insanın başına geldiğinde işler değişiyor. Şayet gerçekten bir böcek olsaydım ve gerçekten bir böcek olarak uyansaydım, eğer bir böcek gibi görünseydim... işte o zaman, işte o zaman bir böceğin gelmiş geçmiş en şaşalı devri için elimden geleni yapardım.
Lahitin karanlığına çekilmemle, gözlerimi son derece aydınlık bir alanda açmam bir oldu. Bir kişinin ancak sığacağı daracık lahitte sıkışacağımı beklerken olabildiğine rahattım. Yere sırt üstü uzanmış yatarken gözlerim kapalıydı. Sonra hemen burnumun ucunda bir kıpırtı oluştu. Git gide gıdıklamaya başladığında gözlerimi açıp baktım. Burumun ucunda duran minik siyah böceğe ve önünde yuvarladığı şeye bakarken ne yaptığını düşünüyordum. Neden o yuvarlak şeyi burnumun üstünden geçirmeye çalışıyordu? Yolun daha düz yeri varken zoru seçen bu böcek bana benziyordu biraz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUMYA
FantasiMüzede başlayan lanet, Antik Mısır'da devam ediyor. Entrikalarla çevrili bir sarayda Firavun kim olacak? Günümüzden Antik devre uzanan dram ve romantizm dolu bir hikaye... ⌛️ Başlangıç: 20. 10. 2019 Bitiş: 20. 08. 2020