27⌛️

11.1K 1.3K 166
                                    

Gecenin ilerleyen saatleri bende bir değişiklik yapmıyordu. Klison'un resmini çizdikten sonra oturduğum yatağımda öylece yeri izliyordum. İzlemiyordum aslında, donup kalmıştım. Korkuyorum. Amaçsız bir ölümden, çıktığımız yolda başarısız olmaktan, çaresizce katledilmekten ve yine bir gram değeri olmayan bir insana dönüşmekten.

Ölesiye korktuğum son şeyse, Akhe için güzel bir sonun olmamasıydı.

Öylece durmaya devam ediyordum ki kapı çaldı. Duydum ama tepki vermedim. Gelen her kimse kapıyı açıp içeri girdi ve ardından kapandı kapı. Ayak sesleri git gide yaklaşırken, kim olduğunu zerre merak etmiyordum. Tüm gece boyu görmek istediğim kişinin dışında herkesi görmüştüm. Bundan böyle de dileyecek bir şeyim kalmamıştı.

Gelen kişinin varlığını unutup sıkıntılı bir nefes aldığımda "Mumya olan benim, bu ne hal?" diye sordu.

Gelen cümlenin sahibini de, bu ses tonunu da öyle çok iyi tanıyordum ki. Yüzümde acınası bir tebessüm oluşurken bakmadım yüzüne. Yerde oluşturduğum hayali noktaya bakmaya devam ettim.

Yavaşça eğilip baktığım noktanın olduğu yere çömeldiğinde gözlerim gözlerine denk geldi.

Kıvırcık saçlarına, esmer tenine, Firavun'a benzeyen ama çok daha masum, çok daha tatlı kısılan gözlerine baktım.

"Neyin var Heves?"

Gözlerine bakmaya devam ettim. Bir şey diyemeden nemlendi gözlerim. Manasız bir hüzün hakimdi yüreğimde. Belki de manasını dile getirmeye korktuğum bir gerçekti kim bilir.

Sağ gözümden yanağıma süzülen tek bir damla gözyaşını takip etti gözleri.
Çenemden akıp düşünce çatıldı kaşları.

"Biri bir şey mi yaptı? Bir şey mi dedi? Firavun mu, Klison mu?"

Çenem titremeye başladığında daha çok gözyaşı aktı. İkisiyle de çatışmama rağmen canımı yakan sensin. Beni bu hüzne mahkum eden, hayatta hiç istemediğim şeyleri hissettiren ve gözyaşlarına boğan.

"Klison! Klison değil mi?"

Sinirle ayağa kalktı.

"Gidip o keçi sakalını yolacağım. Sonra da yemesi için ağzına tıkacağım."

"Dur!"

Ayağa kalkıp kolundan tuttum.

"Klison değil mi?" diye sordu.
"O halde Firavun! Zaten kendimi ifşalamamın vakti gelmişti. Onu kendi ellerimle mumyalayacağım. Böylece her şey yerli yerine oturur."

"Hayır Akhe, dur!"

İkimiz arasında bir kargaşa çıktı. Kapıya yürümesine engel olmak için sıkıca sarıldım ve hıçkırıklara boğuldum.

"Kimse değil suçlu. Tek suçu olan kişi benim. Lanete kapıldığım için, onca asırdan sonra buraya geldiğim için ve sana bağlandığım için."

Son cümlemi söylememle kollarının yanlarına düştüğünü hissettim. Eli ayağı boşalmış gibi gevşediğinde yüzüne bakacak durumda değildim. Yapacak bir şey yoktu, ben de sarıldım. Sarıldım ve ağladım. Ağladım ve asla sahip olamayacağım bir sevginin tuhaf hissi ile hayal kurmaya devam ettim.

⌛️

Söylediğim şeyden ben de çok pişman olsam bile bir kere söylenmişti işte.

Akhe yavaşça geri çekildiğinde bana bakamıyordu. Ben de yerde olan bakışlarımı hareket ettiremiyorum doğrusu. Onun telaş, korku ya da ne konursa adına öyle tuhaf bir duygu ile odamı terk edişini bekledim. Kapı kapandığında, her şey bitmişti ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Eskiden sadece ona yardım eden biriydim, şimdiyse ondan hoşlandığımı itiraf etmiştim. Bilemiyorum belki de bu iyi olmuştu. İçimde saklayacağıma, açıkça söyleyip rahatlamıştım. Zaten bu çağın insanı değildim, bir işe yarayacağım da yoktu. İyi oldu.

Kendimi yatıştırmaya çalışarak yatağıma doğru yöneldiğimde güneş ilk ışıklarını göstermişti bile. Tüm bir gece boyu bitmek tükenmek bilmeyen gerilimden sonra nihayet gözlerim uykuya teslim olmak üzereydi. Uzun süre uyuyamayacağımı bilsem de, dinlenmek için gerekliydi. Zira bu saray, bana asla rahat bir his veremeyeceğe benziyordu. Her yandan saldıran güçlere karşı durabilmek adına uyumalıydım.

Uyu Heves.

Çok daha değerli olduğun bir yeri hayal ettiğin güzel bir rüya görebilmek için uyu.

Uyu ki, sevgiyle harmanlanabildiğin tek yere gidebilesin.

Uyu. Uyu.

Uyku sana değerli olduğun tek yeri; rüyalarını bahşedecek.

⌛️

Gözlerimi açtığımda odamda yalnız değildim. Etrafımda çevrilen kızlara bakarak hızla yatağımda doğruldum.

Hepsi ellerini önünde bağlamış, tuhaf kıyafetleri ile emrime amademişçesine bana bakıyorlardı.

Dizlerine kadar çapraz uzanan eteklerine, siyah ince örgü saçlarına ve yoğun makyajlı yüzlerine baktım uzun süre. İçlerinden biri bir adım öne atıp söze girişene dek öylece bakmaya devam ediyordum.

"Efendim biz Firavun'un emri ile sizin özel hizmetçileriniz ilan edildik. Bizler uzun süredir köle olarak yaşıyoruz ve sizin hizmetinizde bulunmaktan büyük zevk alırız."

Köle? Hizmetçi?

Yattığım yerden doğrulup bir sağa bir sola yöneldim sonra yer inmek için çabaladım. Ayaklarım örtüye dolanınca düşerek kendimi yerde buldum.

Ben yere düşünce sanki eğiliyormuşum gibi olmuştu. Bunu görünce hepsi birden yere kapandı.

Birlikte, karşılıklı olarak yer selamı yaptığımız o dakikalarda benim hizmetim için birilerinin atanması kadar gereksiz bir şey olmadığını düşündüm. Ben, kendi kendime gayet iyi idare ediyordu yani. Şu ayağıma takılan örtü olmasa giriş de güzeldi bence.

Emin değilim ama kızlar bunun benim ülkemde olan bir selamlama olduğunu düşünmüş olsa gerek ki ben gıcık örtüden kurtulup ayağa kalkana kadar kalkamadılar ve yerden beni selamlamaya devam ettiler.

MUMYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin