Gözlerimi kırpmadan izlediğim ayin midemi bulandırıp, tüm moralimi alt üst etmişti. Güneşin bu sıcağında izlediğimiz tüm bu görüntü Antik Mısır hakkında çok da bir bilgim olmadığını kanıtlar gibiydi. Gözlerim bu sahneleri izleyen insanlara kaydı. Umurlarında değildi. Bundan kıvanç duyuyordu çoğusu. Zihinlerine bu kazınmıştı. Sonra kölelere baktım. Firavun ve maiyetini güneşten korumak için terden sırılsıklam olmuşlardı. Halka göre çok daha koyu tenleri olduğu için onları ayırt etmek kolaydı. Afrika'dan geldikleri belli olmasına rağmen Afrikalı olduklarını ispatlayacak bir harita yoktu elimde. Olsa da bana inanacaklarını hiç ama hiç sanmıyordum. Bakışlarım tek tek gezinirken insanlar üzerinde bir anda onunla göz göze geldik.
Hayır ben ona bakmıştım. Aslında o uzun süredir beni izliyordu. Bakışlarındaki anlam tam olarak ne ifade ediyordu bilmiyorum ama benim yüz şeklim onu hüzünlendirmişe benziyordu.
Bakışlarını yavaşça benden ayıran Firavun dudaklarını ıslattı ve devam eden ayine bakarak derin bir nefes aldı. Meydana yeni hayvanlar getirilirken yerimden kalkıp kaçmak istiyordum. Tüm bunları göreceğimi bilsem gelmek istemezdim de aslında.
Bakışlarımı yere indirdiğimde "Üzgünüm," dedi Akhe.
Hızla ona çevirdim bakışlarımı, mahçup bir gülümsemeyle bana bakıyordu.
"Zamanım gerçekten de vahşetle dolu değil mi? Tüm bunları değiştirecek güce sahip olmadığım için özür dilerim."
Çok az tebessüm ederek onu teselli etme isteğiyle doldum.
"Bu senin suçun değil ki. Hem benim zamanımın da seninkinden alta kalır yanı yok inan bana. Neyseki sizde elma kokulu kimyasal bombalar yok."
Derinden bir nefes alıp esefle önüne döndüğünde cellatlar bağırmaya başladı.
"Ey yüce yer bize bol rızık ver! Ey yüce gök sen de yağmur gönder. Size sunduğumuz adakları alın."
Tüm bu anlamsız cümleler kulağımı doldururken herkes yere eğilmeye başladı. Tek tek insanlar eğilirken Akhe belimden tuttu hafifçe.
"Eğilmeyenlerin kelleleri gidiyor, hadi Heves."
Hiç istemesem de ben de onunla birlikte eğildiğimde tüm bu saçmalığın nasıl değişebileceğini düşündüm. Muhtemelen çok kan kaybettirirdi insanlara. Böylesine bir inancı benimseyen insanları bundan vazgeçirmek gerçekten de zor olurdu.
Ancak bir şekilde müstesna!
Eğilmeme rağmen merak ederek baktığım kişi yine bana bakıyordu.
Firavun!
Eğer o da bizden olursa, ancak o zaman her şey daha kolay olurdu. Neden bilmem ama içimden bir ses onun hiç de kötü biri olmadığını söylüyordu. Umarım öylesindir. Zira şu an sana çok ihtiyacımız var.
⌛️
Ayin bitimi Mısır'ın baharat kokulu çarşısında yürürken yeşil çarşafımın bir bölümünü elimde sıkıştırdım ve içimde tuttuğum soruyu sormak için yeterli cesareti bu şekilde sağladım.
"Sence, yani bir ihtimal, abin..."
Hızla bana baktı. Kaşları anında çatıldı ve siyah kıvırcık saçlarının arasından geçen rüzgarın hareketinden başka tek milim oynamadan öylece durdu.
Sıkıştırdığım çarşafa baktım ve bir tutam daha sıkıştırdım.
"Yanlış anlıyor olma ihtimalin var mı?"
Hayal kırıklığı ile güldü ve acınası bir tebessümle "Ne o, dün gece onunla konuşunca tüm fikrin değişti mi? Yalan söylediğimi mi düşünüyorsun? Neden senin gibi birine yalan söyleyeyim ki? Ne işime yararsın?" diye bağırdı.
Gelen geçenler Türkçe konuştuğumuz için ne dediğimizi anlamıyorlardı ama ben net bir şekilde anlamıştım. Ve gözlerimin dolmasına engel olmadım. İstemsizce boğazımda düğümlenen yumruyu yutarken "Ne yaparsan yap ama asla bana ondan bahsetme bir daha." diye fısıldadı.
Bu fısıltısı bir pisliği tükürürcesineydi. Yenisi eklenen gözyaşlarımı yok etmek için bakışlarımı sağa sola çevirdim ama olmuyordu. Ağlıyordum. Kendimi bir hiç gibi hissetmek ağır gelmişti. Çenem titremeye başladığında o yürümeye devam etti. İnsanlar arasında kaybolduğunda elimdeki çarşafı serbest bıraktım ve elimin tersiyle gözyaşlarımı silerken yürümeye başladım ben de.
Aslında neden zoruma gidiyordu ki? Zaten hiçbir zaman önemsenen biri olmamıştım. Gerçek insanlardan göremediğim ilgiyi mumyalardan almak için başlamamış mıydım hem bu işime de? Onlar her zaman insanlardan daha samimi gelmemişler miydi?
Ama bu mumya farklıydı!
O da diğer insanlar gibiydi. Asla canlanmamalıydı! Asla! Sinirle dişlerimi sıkarken arkasından bağırdım.
"İyi ki de abin mumyalatmış seni! Marul kafa! Oh canıma değsin! Senin gibi birine müstahak! Az bile yapmış! Duyuyor musun beni akrep ağızlı, kobra dilli bok böceği!"
Beni duyuyor muydu bilmiyorum ama herkes bana bakıyordu. Üstelik bu sefer Mısır diliyle konuştuğum için kim gülüyor kimi şaşkınca bana bakıyordu. İçimdeki tüm siniri attığımda yeniden yürümeye başlamıştım ama bu uzun sürmedi. Tüm ışıklar bir anda kesildiğinde nefessiz kaldım. Başımdan geçirilen bir çuvalla birileri tarafından götürülmeye başlandığımda bağırsam da sesimi kendimden başkasının duyamayacağını çok iyi biliyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/203709171-288-k721197.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUMYA
FantasyMüzede başlayan lanet, Antik Mısır'da devam ediyor. Entrikalarla çevrili bir sarayda Firavun kim olacak? Günümüzden Antik devre uzanan dram ve romantizm dolu bir hikaye... ⌛️ Başlangıç: 20. 10. 2019 Bitiş: 20. 08. 2020