22⌛️

12.1K 1.4K 111
                                    

Yaklaşık yarım saattir çadırın içindeki bir bölümü çiziyordum ve Alex ile Akhe neredeyse hayranlıktan tablonun içine düşeceklerdi. Hayatlarında hiç üç boyutlu resim görmedikleri için bazen kendilerini tutamayıp çizdiğim şekle dokunarak gerçek olup olmadıklarını ayırt etmeye çalışıyorlardı. Ellerine bulaşan boya ile yeniden yerlerine döndüklerinde bu sefer fırçama bakıyorlardı. Hikmet nerede diye düşüne düşüne en sonunda bana karşı tuhaf tuhaf bakmaya başladılar.

Daha fazla dayanamayan Alex kollarını önünde bağlayarak yanıma yaklaştı ve kaşlarını çatarak "Bana bak mumya hanım sen de mi büyü yapıyorsun yani?" diye sordu.

Cevap vermeden resmi çizmeye devam ederken "Bu üç boyunlu şeyler için hangi ecnebi büyükerini öğrendin bakalım. Bana da öğret," diye fısıldadı.

Ben Alex'e bunun bir büyü olmadığını anlatmak için fırçayı bıraktığım esnada Akhe tabloya bir tırnak daha attı. Çizdiğim bardağı tutamayınca eline bulaşan boya ile bir kere daha geri çekildi. Tüm tablo tırnak ve parmak izi ile dolarken derin bir nefes aldım ve şaşkınlık dolu gözlerle bana bakan bu iki insana dönerek "Arkadaşlar şaşkın olduğunuzun farkındayım ama üç boyut diye buna diyorlar işte," dedim.

Her ikisi de beni dinlemeyip hala üzerimde bir şeyler araştırma peşindeydiler. En sonra fırça tutan elimi tutan Akhe "Belki de parmaklarına büyü yaptın he? Seni gidi!" dedi imalı ses tonu ile.

Etrafında dolaşan Alex de sanki bir müfettiş edasıyla baştan sona beni süzdü ve gözlerini kısarak "Parmak olmazsa fırça, fırça olmazsa boyun!" diye bağırdı.
"Üç boyun derken," dedi korkuyla ve önce benim sonra Akhe'nin en sonra kendi boynunu göstererek ağzını kocaman açtı.

"Sen hepimizi öldürüp boyunlarımız üzerine ant falan mı içtin? Bu ne biçim sihir?"

Alex korku ile benden uzaklaştığında Akhe'nin arkasına gizlendi. Elimdeki fırça ile onlara yaklaşırken korku ile çığlık atıyorlardı.

Çadırın içinde kovalamaca oynadığımız o anlarda onların gerçekten korkuyor olması beni hem güldürüyor hem de endişelenmiyordu. Şimdi ben bunlara resim yapmanın ne demek olduğunu nasıl anlatacağım? Gördükleri tek şey yandan çizilen iki boyutlu şekiller. Keşke hiç üç boyuttan falan bahsetmeseydim. Şimdi uzun süre devam eder bu boyun mevzu. Hay Allah tam zamanına düştük iyi mi?

⌛️

Akhe benim için çeşit çeşit boyalar, fırçalar ve kat kat parşömen satın aldıktan sonra hepsini büyükçe bir sandığın içine yerleştirdi. Tüm bu malzemeler benim sarayda durmam için gerekliydi. Akhe kimliğini açıklasa bile benim orada durmam için bir etken gerekiyordu. Bu da resim yapma yeteneği.

Birlikte taşıdığımız sandıkla birlikte kerpiç eve geldiğimizde derin bir nefes aldık ve peçelerimizi çıkardık.

Akhe kapıyı sıkıca kapatıp etrafı kontrol ettikten sonra yere bağdaş kurup oturdu ve benim de oturmam için işaret etti.

Onu dinleyerek önüne oturdum ve ben de yavaşça peçeli çıkardım.

Satın aldığı parşömenlerden birini önüme açtı ve siyah boya ile fırçayı da eline aldı. Yazısını anlayacak olsam bile o anlatacaklarını resme döktü.

"Madem Klison seni fark etti. Bundan öte ondan gizlenemezsin. Hem eğer mantıklı bir açıklama olmazsa Naos da yardım edemez bize."

Akhe'nin dediklerini can kulağıyla dinlerken çizdiği resimleri de izliyordum bir yandan.

"Bu lanet birden bire olan bir şey değildi."

Ortaya çizdiği lahite dikkatle baktım.

"Antik Mısır da bile diri diri öldürmek lanetlenmekle eş değerdir. Bunu yaptılar ancak geri dönebilme ihtimalimi göz önünde bulundurmadılar. Çünkü firavun soyu aslında Mısır'da ihtimam gösterilen tek soydur. Eğer bile isteye onlardan birine zarar gelirse bu onları ölümsüz kılacaktır."

En son çizdiği sonsuzluk işaretine dikkatle bakarken gözlerim şaşkınlıkla ona çevrildi.

"B-bu. Bu durumda sen ölümsüz müsün yani?"

Kekeleyerek sorduğum soru elindeki fırçasını bırakarak bana bakmasına neden olmuştu.

"Senin zamanına kadar yaşadığıma göre?"

Gözlerim hafifçe açılıp yutkunduğumda biraz geri çekildim.

"Bilmem farkında mısın ama zaten bir mumya ile karşılıklı oturuyorsun. Ne kadar tuhaf olduğu şimdi mi aklına geliyor?"

Dudaklarımı ıslatıp derin bir nefes alırken düşünüyordum. Mantıklı bir şeyler söylemeyi umuyordum ama kekelemekten başka bir işe yaramadı. Benim bu şaşkınlığım onu biraz sinirlendirmiş olmalı ki elindeki fırçayı yere sertçe atıp bana baktı.

"Bana ikilemde kalan bir yardımcı lazım değil Heves. Bir şeyi açıklamam gerekirse ben bu ülkeye Firavun olacağım. Önüme kim gelirse gelsin gerekirse öldürürüm ama eder bana yardım etmek istiyorsan böyle kekeleme yapman en başta işi bozar."

Akhe'nin çıkışı ile daha çok gerilirken parmaklarımı sıktığımı hissettim. Ne yapmam gerekiyordu şimdi? Bir yanda ölümsüz bir mumya, bir yanda ne yapacağını bilemeyen bir ben.

Düşüncelerim zihnimi doldururken derin bir nefes daha aldım ve bakışlarımı yere indirip onun sinirinin geçmesini bekledim.

MUMYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin