okulumuz bitti ve çantalarımızı topladık. wooyoung koluma girdi.
"gidelim."
kafa salladım.
"abimler bir şeyler almamızı söyledi."
"iyi alalım. ne alacakmışız?"
"bilmem kafamıza göre takılmamızı istedi hongjoong."
"iyi o zaman."
bir markete girip tüm sevdiğim ve sevdiğimiz aburcuburları aldık. yani hongjoong'un adına aldık. kendisi ödeyecekti. aslında ben bunun yanlış olduğunu söyledim ama wooyoung 'benim abim sonuçta boş ver.' diyerek beni geçiştirince, bir de para ödemekten kurtulmuş olunca kabul ettim. sonra birbirimize bakıp güldük ve wooyoungların evine doğru ilerledik.
zile bastık.
"ah yeosang! hoş geldin oğlum."
woo'nun annesi bana sarıldı. ben de ona sarıldım.
"sanırım her hafta burdayım." dedim gülüp. woo'nun annesi hanım teyze de güldü.
wooyoung ile yukarı çıktık. onun odasına gittik.
"biraz burada duralım."
kabul ettim.
"ay bak san ile neler konuştuk."
diyerek telefonunu açtı ve bana uzattı.
seslice okumaya başladım.
"wooyoung: selam sanssi! ben wooyoung. senin numaranı bulduğum için mutluyum.
san: ah selam.
wooyoung: acaba buluşabilir miyiz?""sesli okuma yah! hongjoong salağı duyacak sonra beni bunla tehdit falan eder."
güldüm.
"çok saçma şeyler konuşmuşsunuz woo."
"öyle deme! çok hoş bir çocuk. ve çok anlamlı şeyler konuştuk."
"eminim." dedim sırıtıp.
"aman neyse hadi hongjoongların yanına gidelim."
"gitmesek?"
"ay neden?"
"ya şey-"
"gidiyoruz."
wooyoung kolumu tutup beni abisinin odasına sürükledi.
"biz geldik." diyerek poşetleri hongjoong'un yatağına attı wooyoung.
"bu kadar çok şey mi aldınız? paranız yetti mi bari?" diyince woo bana baktı ve sırıttı.
"yetti. ah selam seonghwa hyung!" dedi woo.
"selam wooyoung. ve selam yeosang."
"selam seonghwa hyung." dedim.
hongjoong'un yatağına oturduk.
"yine mi şu saçma bilgisayar oyunlarınızı oynuyorsunuz?"
"ne yapalım? evlenme çağına gelmiş kızlar gibi kısmetimizi mi bekleyelim wooyoung?" dedi hongjoong hyung. buna karşı gülmeden edemedim. ama sonra seonghwa hyung bana bakınca ciddileşip gülmeyi kestim.
"biz benim odama gidiyoruz." dedi woo.
onun odasına gittik.
"şu hongjoong salağına sinir oluyorum!"
"neyse hadi bana san ile olan anılarını anlat."
onu susturmanın tek yoluydu bu, yani söylenme konusunda, yoksa asla susmuyor. bir anda sonsuz bir konuşmaya başladı. susmak bilmiyordu. aniden odaya çat kapı biri girince aslında biri değil iki kişi, neyse, wooyoung sustu.
"aah hongjoong. kapıyı tıklatsana!"
"kim o el ele tutuştuğunuz kişi woocuğum?" dedi hongjoong sinsice sırıtıp.
"ay sana ne be?"
"söylesene canım? nasıl bir kız? güzel mi?"
ah hongjoong hayal kırıklığına uğrayacak. kendi kendime güldüm. tamam tekrar seonghwa hyung baktı ve ciddileşmek zorunda kaldım.
"sana ne yah?! git odamdan! hem kız olduğunu nereden çıkardın?"
wooyoung dediğini kavrayınca kendine karşı gözlerini kocaman açtı ve ağzını eliyle tuttu.
"bir de erkek mi?"
"hyung yah!" diye bağırdı woo.
hongjoong şaşırmıştı.
wooyoung ayağa kalkıp abisini ve seonghwa'yı ittirdi ve kapıyı kapadı.
"ah çıldıracağım cidden."
-
wooyoung'un annesi bize bir şeyler hazırlamış. dördümüz de yemeğimizi yiyorduk.
"wooyoung, cidden bir erkekten mi hoşlanıyorsun?"
"hongjoong. sus artık. yah!"
hongjoong hyung güldü.
ben ise sessizce önümdekini yiyordum. seonghwa hyung karşımdaydı. wooyoung ile abisi de karşı karşıyaydı. yemekleri yedikten sonra yukarı çıktık.
balkona girdik ve seonghwa hyung bir sigara yaktı. hongjoong hyungta. niye biz buradaydık? cidden. biz öylece oturmuştuk. kafamı geriye yaslayıp gözlerimi kapadım. yine hastalanmazdım umarım.
"karşı sınıftaki kızı gördün mü hongjoong?"
"hangisini?"
"şu uzun saçlı olan böyle pembe ve büyük dudaklı olan, biraz da kısa."
"gördüm."
"çok güzel, değil mi?"
"güzel evet."
"ama asla öyle biriyle çıkmam."
"niye?"
"öyle işte."
şu ikisinin saçma konuşmasını dinliyorduk aptal gibi. gözlerimi daha sıkı kapattım.
![](https://img.wattpad.com/cover/209611362-288-k74465.jpg)