gözlerimi açtığımda yanımda uyuyan seonghwa hyungu gördüm. ve, tanrım... çok çekici görünüyordu. üstüme baktığımda çıplak olduğumu görüp utanmıştım. hızla yorganın altına girdim. o gözlerini açınca gülümsedi.
"günaydın hyung."
"günaydın."
"benim banyoya gitmem gerek."
kafa salladı.
yorganı üstüme sarıp ayağa kalktım. koşarak seonghwa hyungun odasındaki banyoya girdim. dün neler yapmıştık öyle? hatırlayınca gerçekten utandığım için bunu düşünmeyi kestim. üstümdeki yorganı yere bıraktım. banyoya girip suyu ayarladım. işim bitince havluya sarındım ve odaya girdim. seonghwa hyung giyinmişti.
"sen banyoya girmeyecek misin?"
"gireceğim. sen burada giyin."
kafa salladım. havlumu tutarak yerdeki kıyafetlerimi aldım.
"onları giyme. ben sana vereyim."
ikimizde utanıyorduk ve ne yapmamız gerektiğini bilmiyorduk..
kafa salladım. gardrobundan çıkardıklarını verdi. daha sonra duşa girdi. ben de onları giydim. çok az büyüktüler. ama hoşuma gitmişti.
yatağa oturduğumda popomun ağrısını yeni farketmiştim. bu gerçekten acıtıyordu. seonghwa içeri girdiğinde ona baktım.
"ne oldu?"
sanırım yüzüm biraz kötüydü.
"canım yanıyor."
hafifçe güldü.
"kahvaltı hazırlayalım."
kafa salladım. ayağa kalkacağımda yanıma gelip beni kucağına aldı.
"kendim yürüyebilirdim." dedim.
"böyle daha iyi."
mutfağa girince beni sandalyeye oturttu.
"ne yiyelim?"
"farketmez." dedim gülümseyerek.
kafasını salladı. buzdolabına gidip bir şeyler çıkardı.
"ne yapmam gerekli bilmiyorum."
ben de bilmiyordum.
"ben de bilmiyorum."
güldük.
telefonum çalınca telefona baktım. annem arıyordu. onu unutmuştum!
telefonu kulağıma götürdüm.
"anne?"
"yeosang! seni çok merak ettim! neredesin sen?"
"şey... arkadaşımlayım."
"eve gelecek misin?"
annemin sesi sinirli çıkmıştı.
"tamam geliyorum."
kapadım.
"hyung. annem beni bekliyor."
"öyle mi? o zaman seninle geleyim."
"evim evinin yakınında gidebilirim. zaten araba kullanmayı bilmiyoruz."
"doğru. o zaman tamam. ama önce bir şeyler yesek?"
çok tatlı bakıyordu!
"ama... şey tamam."
seonghwa hyungla telefondan tarif açtık. yapmamız zor olsada bir şeyler hazırlamıştık. ve her yeri batırmıştık.
seonghwa hyung çok iyi bir şey yaptığını düşünüyordu. ben ise gülmemeye çalışıyordum. tabağı önüme koyup karşıya geçti. o da kendi tabağını aldı. çubuklarımla alıp ağzıma attığımda bunun gerçekten berbat olduğunu anlamıştım.
"nasıl olmuş?" diye heyecanla soran seonghwa hyunga baktım.
"g-güzel olmuş! çok beğendim."
o da sevindi.
"öyleyse ben de yiyeyim."
kafamı salladım. ağzına bir lokma atınca yüzünü buruşturdu.
"bu berbat!"
hafifçe güldüm.
"neden söylemedin?"
"ama çok heyecanlıydın. üzmek istemedim."
"bunu yiyemeyiz."
"eve gitmem gerek."
"doğru. o zaman unutturma, bir gün seninle kahvaltıya çıkacağım."
gülerek kafa salladım. evden ayrılıp kendi evime gittim.
