odaya girince yatağa oturduk. seonghwa hyung bana bakınca ben de ona çevirdim gözlerimi. bir şeyler konuşsalarda dinlemiyordum. bana neden bu kadar garip bakıyordu? cidden inanamıyordum. demek beni bunun için çağırmışlardı. bir daha wooyoung'a güvenmeyeceğim. ama... ama gerçekten yakışıklı görünüyor. gerçekten gerçekten, kalbim çok hızlı.
"neden bu kadar sessizsin?"
hongjoong hyung bana dönerek sorduğunda gülümsedim.
"değilim."
aşağı inip bir şeyler yiyecektik.
indik ve woo'nun annesi hanımın bize yaptığı ramenden yedik.
burada rahat edemiyordum. en normal anda bile hıphızlı atan bir kalbim vardı ve burada durmak gerçekten çok zordu.
wooyoung'ın bana söylediklerinden sonra seonghwa hyunga soğuk davranmaya başlamıştım. bilerek olmuyordu. sadece gerçek miydi bilmiyordum.
bir süre sonra evlerimize gitmiştik. yatağa yattım ve gözlerimi yumdum. daha sonra gözlerimi tekrar açmak zorunda kalmıştım çünkü alarm kurmayı unutmuştum. alarmı kurup yorganımın içine girdim ve gözlerimi tekrar yumdum. karanlık odayı aydınlatan tek şey pencereden sızan sokak lambasının ışığıydı. güzel hissettiriyordu.
-
sabah alarmımın sesi ile uyandığımda yatağımdan zar zor kalkıp banyoya girdim. duş aldım ve dişlerimi fırçaladım. daha sonra odama girip üstümü giyindim. havalar soğuktu ve eğer saçımı kurutmadan çıkarsam hasta olurdum. ve hasta olursam annem beni iki kat daha fazla hasta ederdi ve bu hiç iyi olmazdı. bu yüzden saçlarımı kuruttum ve ceketimi giydim. çantamı da sırtıma taktıktan sonra annem ve babama okula gittiğimi söyleyip evden çıktım. yürüyerek gidiyordum çünkü okul uzakta değildi.
sırama oturup dersin başlamasını bekledim, telefon oynayarak.
öğretmen girince telefonumu çantama attım. dersler gerçekten sıkıcıydı. ne zaman okula gelmeyi bırakacağım ben?
teneffüste woo ile kantine gidip bir şeyler aldık ve daha sonra sınıfa tekrar döndük. wooyoung san'ın yanına gitmişti ben de jongho ile oturuyordum. onunla pek konuşmuyorum. çünkü biraz sert biri. bir keresinde konuşmaya çalıştığımda beni terslemişti. sadece ona neden bu kadar çalıştığını ve zaten en aptal sınıf olduğumuzu ve daha yukarıya yükselemeyeceğimizi söylemiştim. yalan mıydı? değildi!
öğleden sonra olmuştu. işemem gerektiği için tuvalete gittim. tamam, doğal olarak bunu yapmalıyım. çok acayip bir şey değil. işimi hallettikten sonra elimi yıkadım.
lavaboya giren seonghwa hyungu gördüm. tek biz vardık. kapıyı kapadı. bana "merhaba." dedi. ben de karşılık verdim. sonra kolundan tuttum. bedenim kendimden hareketsiz hareket ediyordu. önce uzun süre ona baktım. o da ne olduğunu merak eder gibi bakıyordu.
"hyung... şimdi yapacaklarım için özür dilerim. sanırım kendimi durduramayacağım. ve eğer beni azgın bir ergen olarak görecek olsan bile bu sorun değil."
onun konuşmasına izin vermeden dudaklarına yapışmıştım ve onu herhangi bir kabine ittim. kapalı klozet kapağı üzerine oturttum. şaşkındı. tepki bile veremiyordu. o otururken hala onu öpmeye devam ediyordum. kucağına oturdum ve bacaklarımı iki yanından sarkıttım. kendisi de karşılık vermeye başlayınca dudağımı ısırdı. acıyla ağzının içine doğru inledim. benden daha hızlıydı. bunu neden düşündüğümü sorgulamayın şu anda aklımı kullanamıyordum.
iki elini belime koymuştu. koca lavaboda öpüşme seslerimiz yankı yapıyordu. eğer bunu wooyoung ve san yapsaydı iğrenirdim. ama işte, ben yapıyorum.
bir süre sonra dillerimiz buluşmuştu ve nefessiz kalacağımı düşünmüştüm.
"yeosang! bir çıkamadın tuvaletten. yeo-"
bir çığlık sesi duyulduğunda seonghwa hyung ile birbirimizden geriye çekildik. nefes nefese kalmıştık. nefesimi düzene sokmaya çalışırken endişeyle ayağa kalktım. yakalanmış mıydık?
wooyoung böcek görmüş gibi bakıyordu.
"s-siz..."
seonghwa hyunga döndüğümde kafasını duvara yaslamış ve hala klozet kapağının üzerinde oturuyor ve nefesini düzenliyordu. ve endişeli görünüyordu.
"ş-şey... wooyoung! bunlar senin hayal ürünün. bunların hepsi sana hayal gücünün bir oyunu. hadi şimdi sınıfa git yeosang seni orada bekliyor."
tanrım, ne diyordum ben?
wooyoung çığlık atarak güldü.
"inanmıyorum! siz yani..."
neden bu kadar mutluydu..?
koşarak buradan çıktı ve çığlık seslerini koridorda duyabiliyordum. seonghwa hyunga döndüm. bana gülerek bakıyordu. ben de güldüm. ne kadar gereksiz bir gün olmuştu bu.
-bugünün son bölümünü de atıp gidiyorum KDPSKKDDKDK
