uyandığımda yattığım yataktan kalktım. karnıma giren sancılar ile yatağa geri oturmak zorunda kalmıştım. wooyoung'ın yatağındaydım. gerçekten kendimi mahcup hissediyordum. içeri seonghwa hyung girdi.
"yeosang? uyandın mı? bir sorun mu var?"
"hyung... kalkamıyorum."
yanıma geldi. ayağa kalkmama yardım etti.
"karnım çok ağrıyor. ve acıyor."
lavaboya girdiğimizde kapıyı kapadı. ben yüzümü yıkadım. ve dişlerimi fırçaladım. beni kendine döndürdü.
"sana ne yaptı?"
"kim?"
"baban."
elini tişörtüme getirip onu sıkıca tuttu, yukarı kaldırdı.
"yeosang! bu... bu çok kötü."
ne olduğunu bilmiyordum. kafamı vücuduma çevirince göbeğimin belirli yerlerinde morluklar olduğunu gördüm.
"c-canım yanıyor."
"bekle güzelim. hadi odaya gidelim."
kafamı salladım. yatağa oturdum.
"ben şimdi wooyoung'ın annesini çağıracağım."
"wooyounglar nerede?"
"okuldalar."
"sen? sen gitmedin mi? hem ailen bir şey demedi mi?"
"sakin ol. bunu şimdilik boşverelim. beni bekle tamam mı?"
kafamı salladım. içeri wooyoung'ın annesi ve seonghwa girdi.
"yeosang, nasıl oldun?"
"iyiyim."
"bu sabah ailenin yanına gittim."
oturduğum yatağa oturdu o da. seonghwa ise karşıdaki masanın sandalyesine oturdu.
"annen üzgün olduğunu falan söyledi. baban ise 'eve almam.' gibi bir şeyler zırvaladı. anlayacağın oraya gitmiyorsun, asla. burada kal. onlar bir şeylerin farkına varana kadar. çünkü orada yaşayamazsın. baksana, o baban olacak adam sana neler yapmış?"
"teşekkür ederim."
"okula gidebilecek durumdaysan, yarın okula git."
kafamı salladım.
-
uyandığımda woo ile hazırlandık ve okula gittik. seonghwa hyung dün akşam kendi evine gitmişti. burada kalamazdı zaten.
dersleri büyük bir sıkıntıyla geçirdikten sonra wooyoung ile kantine çıktık. yiyeceğimiz bir şeyler alıp herhangi bir masaya oturduk.
"yeosang, bu aralar gerçekten iyi gözükmüyorsun. lütfen kendine gel."
"yapamıyorum."
ben bu salak saçma yüz ifademden kurtulamıyordum ki. moralim bozukken ne yapabilirdim..?
"bak seonghwa hyunglar geliyor."
kafamı kaldırdım. yanımıza geliyorlardı. seonghwa yanıma bir sandalye çekti.
"yeosang, iyisin değil mi?"
sandalyesini bana döndürdü ve benim sandalyemi de kendisine döndürdü. kafamı salladım. iki eliyle iki elimi de tuttu.
"iyiyim, hyung."
"hyung deme artık."
"ne?"
kafamı kaldırdım ve ona baktım.
"ben seonghwa'yım. hyung değil."
"deneyeceğim."
"bir şey yapmak ister misin?"
wooyoung ve hongjoong bize bakıyordu.
"ne yapmak?"
"istediğin herhangi bir şey?"
"okuldayız, ne yapabiliriz?"
"lütfen artık üzülme, dayanamıyorum."
beni kolları arasına aldı. ben de ona sarıldığım gibi ağlamaya başlamıştım. bu aralar moralim bozuktu ve, bunu oldukça ve fazlasıyla dışarı yansıtıyordum. biliyordum. ama ne yapabilirdim bu durumda? gözlerimi sıkıca yumup ona daha çok sarıldım.