wooyoung'ın buluşma isteğini kabul etmeyip tüm gün evde yatmıştım. elime televizyon kumandasını alıp herhangi bir kanalı açtım.
bu hafta sadece okula gidip gelmiş, başka herhangi bir şey yaşamamıştım. şimdi de yatıyordum. sıkılıp elime telefonu aldım.
-
Grup
hongjoong hyung✨: yarın buluşalım
seonghwa hyung: nerede
hongjoong hyung✨: bilmiyormuş gibi yapma hwa
seonghwa hyung: 🤭
woo🍒: yine ne istiyonuz
seonghwa hyung: buluşacağız
woo🍒: bi sn şu an sevgilim çağırıyor
yeosang: şey nerede buluşacağız?
seonghwa hyung: lunapark
yeosang: şey ben gelemeyebilirim
woo🍒: ben gelirim asklarim siz yeoyu boşverin
seonghwa hyung: gelmelisin yeosang
hongjoong hyung✨: yeosang gelmiyorsa gitmemize gerek yok
zaten istemiyorum degil mi hwa 😡yeosang: neden
seonghwa hyung: o zaman yarın saat 12:00'da buluşalım
-
bunlarında buluşması bitmiyor. ayrıca ben niye bu kadar önemliyim? kendileri gitsin. hatta kendi ergen arkadaş gruplarıyla gitsinler.
telefonu bırakıp tekrar kafamı yastığa koydum.
"meyve ister misin oğluşum?" diyerek bana mutfaktan seslenen anneme cevap verdim.
"olur!"
-
hazırlandım. şimdi hongjoong ve wooyoung beni almaya gelecekti. eşyalarımı alıp aşağı indim. onlarda evimin önündeydiler. yanlarına gittim.
"hadi, gidelim."
kafa sallayıp arkalarından ilerledim. taksiye bindik.
"seonghwa orada bizi bekliyormuş."
sormadım.
kafa salladım. gelince parayı ödeyip indik.
"neden aniden gelme kararı aldınız ki?" dedi wooyoung.
"öyle istedik."
kafa salladı. sonra yanıma gelip koluma girdi.
"aslında sana kırgınım yeosang." dedi yüzünü buruşturup.
"niye?"
"bizimle gelmedin! san onu sevmediğini düşünüyor."
bir şey demeyip yürümeye devam ettim. sonra koluma daha çok sokuldu.
içeri girdik. hongjoong hyung, seonghwa hyungı arayıp nerede olduğunu sordu. onun olduğu yere ilerledik. tanrım, biz bebek miydik? ne diye gelmiştik buraya?
seonghwa hyung bizi görünce gülümseyerek yanımıza geldi.
"geldiniz nihayet."
"bilet aldın mı?" dedi hongjoong hyung.
"bir sürü aldım!"
çok mutluydu.
"hangisine binelim?" dedi seonghwa.
wooyoung heyecanla etrafı inceliyordu. sonra kafasını kaldırdı.
"o! ona binelim!"
gösterdiği şey bir roller coaster'dı. ve çok korkunç gözüküyordu.
"ha-"
"binelim!" seonghwa sözümü tamamlamama izin vermeden konuştu. beni de peşlerinden sürüklediler. roller coasterin sırasına geçtik.
binme zamanımız gelmişti. ben oturdum.
"ben yeosang'ın yanına geçeceğim!" dedi wooyoung.
"wooyoung! hayır! sen yanıma geleceksin."
"hongjoong sana ne? istediğim yere geçerim."
"aah şey..." ne diyeceğimi bilemedim.
"geçtim bile!"
wooyoung yanıma oturmuştu. hongjoong sinirle ona baktı.
"hadi artık! çalıştıracağım." diye bağırınca arkamızdaki amca, seonghwa ve hongjoong arkamıza geçti. ayrıca neden bu kadar abarttıklarını anlayamıyorum.
kemerleri taktırttılar. wooyoung bana döndü.
"yeosang! elimi tut! korkuyorum."
"kendin istedin aptal!" hareket ederken söylendim. yukarıya doğru çıkıyorduk. az sonra aşağıya inecektik. tanrım, çok korkunç. en yukarıya geldiğimizde derin bir nefes aldım. aşağıya inerken bir yandan bağırıyor bir yandan wooyoung'un tuttuğum elini sıkıyordum. bayılacaktım. kusacaktım.
"İNELİM! İNELİM! AKLIMIZ VARSA BUNA BİNMEMEMİZ GEREKİYORDU!"
wooyoung hem gülüyor hem bağırıyordu. yavaşlayınca ineceğimizi düşünmüştüm. ama tekrar hızlandı.
"ÖLÜYORUM! ÖLÜYORUM BEN! CENAZEME GELİNCE DE GÜLERSİN WOOYOUNG!"
bitmiştim. hala devam ediyordu. sakin kalamıyordum. kafamı geriye koydum. tabii, kafamı yaslayacak bir yer olmadığından kafam iyice geriye gitti ve kafamı çarptım.
"ah!"
kafam hala gerideyken ters duran seonghwa'yı gördüm. bana göre tersti tabii. gülüyordu. kafamı kaldıramadım ve inene kadar öyle kaldım. çok rezil bir durumdu. sanırım boynum kopmuştu.
indiğimizde yürüyemez haldeydim.
"sanırım yürümeyi unuttum." bir yandan durumun komikliğine gülüyor bir yandan yürümeye çalışıyordum.
"hepsi wooyoung yüzünden." dedim söylenerek.
"ben ne yaptım be?"
"ah bakın! oradaki dükkana girelim!" seonghwa hyung çok heyecanlı gözüküyordu. ben ölecektim.
bana aldıkları sudan bir yudum daha alıp peşlerinden ilerledim.
