"yeosangah! sonuçta onunla sarılarak girdin yeni yıla. nasıl girersen öyle devam edermiş yılın. ayy! seonghwa hyung'la sarıldın demek!"
woo gülüyordu.
"gülme! arkadaşçaydı bu wooyoung!" dedim omzuna vurup.
"hem onu niye seveyim..." mırıldandım.
"neden olmasın? her şey olabilir." diyerek ellerini açtı wooyoung. kafasına vurdum.
"bana vurma yah!"
onun bu şirin haline karşı güldüm. gerçekten onu çok seviyordum.
-
dersteyken telefonuma bildirim geldi.
-
Grupwoo🍒: hongjoong paramı almaya gelicem teneffüste. lütfen dışarı çıkma. annem senden almamı söyledi.
hongjoong hyung✨: nah alırsın
woo🍒: hongjoong döverim seni.
seonghwa hyung: burdan niye konuşuyorsunuz?! ders dinlemeye çalışıyoruz burada 😡 yakalanacaksınız.
-
cidden niye buradan konuşuyorlardı? wooyoung'a baktım. telefonuna sinirli bir şekilde bakıyordu.
"jung wooyoung ve kang yeosang! telefonlarınızı hemen buraya getirin."
hay sikeyim seni wooyoung.
"bayan ji, üzgünüz. gerçekten!" dedim.
kadın yanımıza kadar gelip telefonları aldı. hatta wooyoung'ın telefonu açıktı sanırım, bayan ji telefona bir süre baktıktan sonra güldü. telefonları da cebine attı.
"bayan ji lütfen yapmayın."
"derste telefonla oynanmaması gerektiğini bilmiyor musunuz? okul çıkışı alırsınız."
of'ladım. woo'ya kötüce baktım. aptal çocuk.
-
başım ağrıdığından ağrı kesici almaya gitmek için ayaklandım. umarım hemşiremiz orada olurdu. çünkü cidden başım ağrıyordu ve dayanabileceğimi sanmıyordum. son iki dersimiz de bedendi ve gerçekten dayanamazdım.
hemşirenin kapısını tıklattım. içeri girdiğimde bayağı bir doluydu.
hemşire bir yandan bağırıyor bir yandan önündeki çocuğun günlük iğnesini yapmaya çalışıyordu.
"çıkın odadan!"
bir bağırma sesi duydum ve ardından kafama gelen su şişesi ile dengemi kaybedip yere düştüm. canım acımıştı. kafamı tuttum. kapının önünde düşmüştüm ve kapı kapanmıştı. ayağa kalkmaya çalıştım. tam bu sırada önümden geçen seonghwa ve hongjoong hyungu gördüm. onlarda beni. tanrım, utanıyordum. yüzümü başka yere çevirdim. çok utanç verici, seonghwa hyung ile sarılmış olmam!
seonghwa hyung ve hongjoong hyung yanıma geldi.
"yeosang, iyi misin?"
seonghwa hyung yanıma eğildi.
utançtan ölecektim.
"i-iyiyim."
"ne oldu?" dedi hongjoong hyung.
"hemşire, kafama su şişesi attı."
hongjoong hyung gülmeye başladı. ve seonghwa hyungta kendini gülmemek için zor tutuyor gibiydi. kaşlarımı çattım.
seonghwa hyung elini uzattı. ona anlamsızca baktım.
"elimi tut da kaldırayım."
elimi yavaşça uzattım. sıkıca tutup kalkmama yardım etti.
"teşekkür ederim."
"sorun değil, sen niye gelmiştin buraya?"
"ağrı kesici alacaktım." dedim.
"sıra uzadı seonghwa ben sıraya gidiyorum. yoksa cidden bir şey alamayacağız ama ben açım!"
"tamam bana da al." diyerek cüzdanını verdi hongjoong hyung'a.
"sen?"
"ben gelirim az sonra."
hongjoong hyung gitmişti ve seonghwa hyung da burada beklememi söyleyip odaya girdi.
elindeki hap ve su ile gelen seonghwaya karşı teşekkür ile baktım. elime verdi. hapı ağzıma atıp suyu içtim.
"teşekkür ederim hyung."
"rica ederim yeosang. istersen benimle gel. hongjoong'un yanına gidelim."
"şey ben sınıfa gideyim, biraz başım ağrıyor."
"aah, tamam o halde, görüşmek üzere." gülümsedi. ben de gülümseyip oradan ayrıldım.
