2.3

907 87 50
                                        

günlerdir aklımda olan, aklıma takılan bir mesele vardı. seonghwa hyung ile olan ilişkimi aileme söylemeli miydim? ayrıca, annem bir gelini olamayacağı için üzülecekti. ve, ne tepki vereceğini bile kestiremiyordum. bu beni korkutuyordu. ama eninde sonunda öğrenecekti. şimdiden söylemeli miydim? ama bunu onlara söylemem gerekliydi. onlar benim ailem değil miydi? bunu söyleyecektim. ama anneme.

bir hafta boyunca seonghwa hyung ile beraberdim okulda. bu beni gerçekten mutlu ediyordu. bugün tatildi fakat babam tatillerde bile çalışıyordu. bu yüzden annem evdeydi. merdivenlerden aşağı indim. annem koltukta oturmuş dizi izliyordu.

"ne oldu?"

"bir şey olmadı, öylesine geldim."

kafa salladı ve bana meyve tabağından meyve uzattı. uzattığı meyveyi alıp ağzıma attım. bir süre sonra konuşmaya başladım.

"anne..."

"efendim?"

"sana bir şey söyleyeceğim. yani senin de bilmen gerekli diye düşündüm..."

"dinliyorum."

bana döndü.

"şey... benim sevgilim var."

"gerçekten mi?"

heyecanlanmış ve sevinmişti. kafa salladım.

"nasıl bir kız?"

"anne... aslında kızlara ilgi duymuyorum."

gözleri kocaman açılmıştı. şaşkın görünüyordu.

"ne? bu... bu ne demek?"

"anne, bir gelinin olmayacak."

kaşlarını çatmıştı.

"s-saçmalama yeosang. şu an saçmalıyorsun."

"anne! saçmalamıyorum." beni ciddiye alması gerekliydi.

"olmaz."

ne?

"ne olmaz?"

"istemiyorum! hayır yeosang!"

"anne... oldu... gerçekten oldu. olamaz deme, oldu."

"yeosang. saçmalama, hayır!"

"ne..? saçmalıyor muyum? anne... keşke, bir kere de wooyoung'ın annesi gibi olsan. bir kere kararlarıma, yönelimlerime saygı duysan!"

bağırmıştım, sinirlerim gerçekten bozulmuştu.

"evden çık!" o da bağırdı.

"ne?"

ciddi miydi? bunun için mi? bunun için mi oğlunu evden kovuyordu. ona baktım. cevap vermedi. kafamı eğip merdivenlere gittim.

"çık evden!" diye bir çığlık sesi duyduğumda arkama döndüm. annem ağlıyordu. ben sırf, yönelimim yüzünden bu haldeydim. bu ülkede yaşamasaydım, insanlar birbirlerine karşı saygılı olurlardı ve kararlarına, fikirlerine ve yönelimlerine saygı duyarlardı. ama burası kore'ydi. kore'deyseniz yönelimlerinize saygı duyulmasını bekleyemezdiniz. odama girip eşyalarımı çantama koydum. madem istenmiyordum o zaman durmazdım.

çantamı alıp aşağı indim. annem bana bakıyordu, gözleri kızarmıştı. bir hayalkırıklığıydım, değil mi? kapıyı çarpıp çıktım.

sokakta nereye gidecektim? wooyoung'ı aramalıydım. belki orada kalabilirdim. iki dakika bile dışarda bulunsam üşüyordum. üşüyen ellerimi cebimden çıkarıp telefonumu aldım.

"a-alo wooyoung." sesim titrek çıkmıştı, bu demek oluyordu ki az sonra ağlayacaktım.

"efendim?"

"oraya gelebilir miyim?"

"gelebilirsin, fakat ne oldu?"

"g-gelince anlatırım."

telefonu kapadım. oraya doğru ilerledim.

-selam, ben bu bölümü attım ama sonra bir baktım bölüm silinmiş. tekrar atıyorum. özür dilerim bunun için. biraz aceleyle yazmak zorunda kaldım.

roses ༝ seongsangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin